Fakirlerin Cömertliği
- Muhammed Emin Gül
- 20 Haz 2015
- 3 dakikada okunur

İnfak ve cömertlik deyince akla para ve zenginlik gelir. Halbuki her mümin, bir şekilde infak yapabilir ve Allah katında cömertlerden olabilir. Rasulullah (A.S.) Efendimiz zenginliği, “Zenginlik mal çokluğu ile değildir. Asıl zenginlik gönlün zengin olmasıdır.” (Buhari, Müslim) şeklinde tarif ediyor.
İnfak, Cenâb-ı Hakk’ın bize emanet olarak verdiği mal, mülk, sevgi ve diğer imkanları O’nun gösterdiği şekilde kendimize, ailemize, akraba çevremize, din kardeşlerimize ve bütün insanlara harcamamızdır.
Her mümin, önce kalbindeki imanı ve Allah sevgisiyle zengindir. Onun güzel ahlakı ve merhameti, kanaat ve sabrı ayrı birer sermayedir. Bir gönüle Allah aşkı girdi mi, o gönül sahibi bütün iyilik ve hayırların kaynağı olur. O kimse, kendinde başkalarına vereceği çok şey bulur.
Bir defasında Allah Rasulü (A.S.) şöyle buyurdu:
“Her müslümanın sadaka vermesi vaciptir.” Ashab:
“Sadaka verecek bir şey bulamazsa ne yapar?” diye sordular, Efendimiz:
“Çalışıp kazanır; hem kendisi faydalanır, hem de başkasına sadaka verir.” buyurdu. Ashab:
“Çalışamazsa ne yapar?” diye sordular, Efendimiz:
“Muhtaç olana bedenî gücüyle yardım eder.” buyurdu.
“Yardıma gücü yetmezse ne yapar?” diye sordular. Efendimiz:
“İyiliği emreder.” buyurdu.
“Ona da gücü yetmeyen ne yapar?” diye sordular, Efendimiz:
“Kimseye kötülük etmesin, bu da kendisi için bir sadakadır.” buyurdu. (Buhari, Müslim)
Yine Efendimiz (A.S.), her müminin muhakkak cömert olması gerektiğini bildiriyor ve ‘ne yapayım, malım yok’ diyenlere, sadaka yollarını gösteriyor:
“İnsanın her gün bütün azaları (el, ayak, ağız vs.) için bir sadaka vermesi gerekir: İki kişinin arasını düzeltmek bir sadakadır. Hayvanına binene veya yük yükleyene yardım edip yükünü kaldırmak bir sadakadır. Güzel söz bir sadakadır. Mescide giderken namaz için atılan her adım bir sadakadır. Yoldaki eziyet verici bir şeyi kaldırıp atmak sadakadır.” (Buhari, Müslim)
İyilik Yapmaya Muhtacız
Allah Rasulü (A.S.) buyuruyor:
“Sadaka, Rabbin gazabını söndürür ve kötü ölümü engeller.” (Tirmizî)
“Sizden biriniz Allahu Tealâ’nın huzurunda durur. Onunla arasında hiçbir perde ve tercüman bulunmadan konuşur. Allahu Tealâ ona: “Ben sana mal vermedim mi?” diye sorar. Kul: “Evet, verdin.” der. Allahu Tealâ: “Ben sana peygamber göndermedim mi?” diye sorar. Kul: “Evet, gönderdin.” der. Sonra kul sağına bakar, ancak dünyada yaptığı işleri görür. Soluna bakar, yine sadece yaptıklarını görür. Önüne bakar, tam karşısında Cehennem ateşini görür. Madem ki durum bu, artık her biriniz yarım hurma ile de olsa (onu sadaka verip) ateşten korunmaya baksın. Eğer sadaka verecek hiçbir şey bulamaz ise, mümin kardeşlerine güzel söz söyleyerek Cehennem’den kurtulmaya çalışsın.” (Buhari, Müslim)
“Herkes, kıyamet günü insanlar arasında hüküm verilinceye kadar, sadakasının gölgesi altında bulunur.” (Ahmed, Hakim)
Bu hadisi rivayet edenlerden Yezid b. Ebi Hubeyb (Rh.A.) demiştir ki: “Bana bu hadisi nakleden Ebu’l-Hayr Mersed b. Abdillah (Rh.A.) bir parça tatlı veya bir soğanla da olsa, her gün muhakkak bir sadaka verirdi.”
Fakirlik Cömertliğe Engel mi?
Rasulullah (A.S.): “Sizden birisi, Ebu Damdan gibi olamıyor mu?” diye sordu. Ashab:
“Ebû Damdam ne yapardı?” diye sorduklarında, Efendimiz:
“O her sabah: “Bugün bana zulmedene (aleyhimde konuşup haksızlık edene) hakkımı bağışladım. Bana vurana vurmayacağım, sövene sövmeyeceğim, zulmedene zulmetmeyeceğim.” derdi.” (Ebu Davud)
Tebük seferinde bazı müslümanlar, yiyecek bir şeyler ve binecek hayvan bulamadıkları için İslâm ordusuna katılamamışlardı. Hz. Peygamber Efendimiz de (A.S.) kendilerine: “Size verecek bir binek hayvanı bulamıyorum!” deyince, ağlayarak evlerine dönmüşlerdi. Bunlardan birisi de Ulbe b. Zeyd (R.A.) idi. Ulbe (R.A.) o gece iki rek’at namaz kıldı, ağladı, ellerini açıp:
“Allahım! Sen bize cihadı emrettin ve ona teşvik ettin. Sonra bana Rasulünle birlikte cihada çıkabileceğim bir mal nasib etmedin. Rasulüne de beni bindireceği bir hayvan vermedin. Senin yolunda verecek maddi bir şeyim yok. Ancak ben, haksız yere malımı yiyen, eliyle bana zulmeden, diliyle şerefimi zedeleyen, arkamdan beni çekiştiren, yüzüme karşı alay eden bütün müslümanlara hakkımı helal ve tasadduk ettim.” diye inledi. Sonra, sabahleyin Mescid’e gidip halkın arasına karıştı. Bir ara Rasulullah (A.S.):
“Bu gece sadaka veren nerededir.?” diye sordu, kimse ayağa kalkmadı. Rasulullah (A.S.) tekrar: “Bu gece o sadaka veren nerededir, ayağa kalksın?” buyurdu. Ulbe (R.A.) ayağa kalktı ve durumu anlattı. Rasulullah (A.S.):
“Müjde sana! Muhammed’in nefsini elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, senin yaptığın fedakarlık, kabul edilen bir zekat olarak yazıldı.” buyurdu. (İbnu Hacer)
İnsan, hiç bir şey yapamasa da iyi niyetiyle bu şekilde bütün hayır ve hizmetlere hissedar olabilir, olmalıdır da. Her işin ilk kaynağı kalptir. Niyet de kalbin ameli ve her işin temelidir. Hayırlı niyetin sevap getirmesi için kesin karar ve azim derecesinde olması gerekir. Çünkü irade ve istek olmadan, akıldan gelip geçen şeylerin bir sevabı veya günahı yoktur. Niyetle sevap almak için ayrıca hayır ve iyilikleri özlemek, yapmak için fırsat gözlemek, nasib olması için duâ etmek ve yapamadığına da üzülmek gerekir.
kaynak:semerkanddergisi.com
تعليقات