top of page

 


Peygamberimiz (s.a.v): “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur” buyurmuştur.
Milletlerin tarihinde önemli, unutulmaz olaylar vardır. Bizim milletimizin tarihinde de dönüm noktaları diyebileceğimiz kahraman ecdadımızın tarihe altın harflerle yazdığı, şanla, şerefle kazanılmış zaferlerimiz bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz İstanbul’un fethi bu zaferlerimizin tacıdır.


Asırlar öncesinden sevgili peygamberimizin müjdesine nail olmak için müslümanlar İstanbul’u defalarca kuşatmışlardır. Büyük sahabi Ebu Eyyüb el- Ensari başta olmak üzere ashab-ı kiramdan birçoğu İstanbul’u almak için gelmişler ve buralarda şehit düşmüşlerdir. Ama fetih Osmanlı ecdadımıza kadar kimseye nasip olmamıştır.

Osmanlı Cihan devletinin başına ikinci Mehmet adıyla genç bir padişah geçti. Bu yüce padişah başta Akşemseddin ve Molla Gürani olmak üzere önemli alimler tarafından çok iyi yetiştirildi. Din bilimlerinin yanı sıra fen ve mühendislik bilgilerine de sahipti. Peygamberimizin hadisinden aldığı işaretle İstanbul’u fethetme düşüncesi onun da hayalini süslüyordu. 
Tarihin bir kere gördüğü ve belki de bir daha göremeyeceği yirmi iki yaşındaki genç padişah “Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul’u” diyerek bu husustaki kararlılığını gösterdi. Onun azmi şairin mısralarında şöyle dile geliyor: 
Yelkenler biçilecek yelkenler dikilecek, 
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek, 
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek. 
Genç padişah fetih hazırlıklarını hızla tamamladı. Bizans’a gelecek yardımları engellemek için boğazda Rumeli Hisarını yaptırdı, büyük toplar döktürdü. Tekerlekli kuleler yaptırdı. Surları geçmek için tüneller kazdırdı. Ve nihayet Dolmabahçe sırtlarından karadan halice gemiler indirdi. Okunan Kur’an’lar, yapılan dualar, arşa yükselen tekbir sesleri ve Rabbimizin vaadi: “Habibim sen müminlere müjdele, Allah’tan yardım ve yakın bir fetih vardır.” 6 Nisan 1453 cuma günü fetih ordusu surların önüne dayandı. Elli iki gün süren mücadele binlerce şehit ve gazi vardı. 29 Mayıs 1453 günü Ulubatlı Hasan sancağı surlara dikti. Şurası unutulmamalıdır ki İstanbul’un fethinde dua, cesaret, feraset, ilim ve teknik birlikte harekete geçirilmiş, madde ve mana birliği sağlanmıştır.


Dünya Konstantiniyye’nin İstanbul oluşuna, bir çağın kapanıp yeni bir çağın açıldığına şahit oluyordu. Evet, İstanbul fethedilmişti. Fatih Sultan Mehmet Han Bizans halkına can ve mal güvenliklerinin, din ve ibadet özgürlüklerinin sağlanacağı sözünü verdi. Böylece İslam’ın engin hoşgörüsü bir kez daha dünyanın gözleri önüne serildi.

İstanbul’u fetheden ruhu, genç neslimize ve tüm milletimize iyice anlatmak ve öğretmek görevimiz olmalıdır. Canları ve kanları pahasına bu toprakları bize emanet eden ecdadımızı minnet ve şükranla anar, rabbimizden rahmet niyaz ederiz.

İSTANBUL’UN FETHİ

 

bottom of page