
Cennete Yolculuk Dini Bilgiler Sohbet Ve Makale Platformu
Allah Resulü (s.a.s). O, her daim Rabbinin ikramlarına hamd ve şükürle yaşamıştır. O’nun verdiği nimetlere duyduğu minnettarlıkla, her daim Rabbine yönelmiştir. Allah’ın affına, ebedi nimetlerine mazhar olmasına rağmen sabahlara kadar ayakları şişinceye kadar ibadetle meşgul olmuş ve neden bu kadar çok ibadet ediyorsun diye sebebini soran Aişe validemize Peygamberimizin verdiği şu cevap ne kadar da anlamlıdır: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı ey Âişe?” Alemlerin Rabbi, bizi özel bir varlık olarak yarattı. Varlık aleminin sayısız nimetlerini önümüze serdi. Bizi, bütün bu nimetlerden yararlanabileceğimiz duyu ve yeteneklerle donattı. Sonra da, hangimiz daha hayırlı ve güzel işler yapacak diye bizi dünyaya gönderdi. Bizler, bu dünyada birer misafiriz. Misafiri olduğumuz bu dünyanın her yerinde Allah'ın nimetlerini görüyoruz. Her lokmada O'nun ikramlarını tadıyor, her nefeste O'nun bize bağışladığı hayatı yaşıyoruz. Bir an için duralım ve son birkaç saatimizi düşünelim. Bu birkaç saat içinde sahip olduğumuz nimetleri şöyle bir hatırlayalım. O nimetlerin her biri ile nasıl buluştuğumuzun muhasebesini yapalım. O nimet, toprağın derinliklerinden çıkan bir ağacın meyvesi ise, Allah onu çeşitli aşamalardan geçirerek bizim için yaratmıştır. Eğer o, bir damla su ise, Allah onu okyanuslardan bulutlara, bulutlardan yeryüzüne indirmiş, nihayet bardağımıza kadar bizim için getirmiştir. Eğer o bir ışık ise, Allah onu göklerin derinliklerindeki güneşten bize göndermiştir. Birkaç dakika oksijen olmasa ve nefes alamazsak yada her daim çalışıp duran kalbimiz bize bağlı olarak yani bizim irademizle çalışsa herhalde yasanmazdi. Yüce Rabbimizin ikramını gördükten sonra, bir bakalım, bütün benliğimizi kaplayan o şükür duygusu bizi nerelere götürecek! İşte o zaman Rabbimizin bize bağışladığı bunca nimet arasında şükretmenin ayrı bir yeri olduğunu göreceğiz.Şüphesiz her nimetin, bir şükrü ve beraberinde getirdiği sorumluluklar vardır. İyi bilelim ki, şükretmek sadece “Elhamdülillah, Ya Rabbi çok şükür” demekten ibaret değildir. Şükür, her nimeti, Allah'ın razı olacağı şekilde değerlendirmektir. Bedenimizin, aldığımız her nefesin, aklımızın, gençliğimizin, zenginliğimizin, ilmimizin ve nihayet bütün bir ömrümüzün kendine has bir şükrü vardır.Bedenimizin şükrü, onu yaratılış hikmet ve amacına uygun olarak kullanmaktır; zararlı alışkanlıklar ve boş uğraşlarla onu israf etmemektir. Aklımızın ve ilmimizin şükrü, bildiğimiz hakikatleri öncelikle kendi hayatımızda tatbik etmek ve başkalarına da öğretmektir. Gençliğimizin şükrü, sahip olduğumuz enerjiyi hak, hakikat, adalet ve insanlığa hizmet uğrunda tüketmektir. Zenginliğimizin şükrü, paylaşmaktır ;muhtaç, mağdur kardeşlerimize yardim.etmektir. Ömrümüzün şükrü, onu bize lütfeden Rabbimizin rızasını kazanacak bir hayat sürmektir.Allah, herkese şükretmesine vesile olabilecek imkanlar vermistir. Bu imkanlar farklılık gösterebilir. Yeter ki bu farklılıklar karşısında kanaatkar bir ruha sahip olabilelim. Kaldı Efendimiz (s.a.v) de sahip olmamız gereken bu meziyete şu hadisiyle işaret etmektedir: “Maddi anlamda durumu sizden daha kötü olanlara bakın; daha iyi olanlara bakmayın. Bu, Allah’ın size verdiği nimetleri küçümsememeniz bakımından daha uygun olur."Öyleyse şükür bir gönül, bir yürek, bir kanaat etme işidir. Şükür, kulluk bilincinin en güzel tezahürlerinden biridir. Nice varlığa rağmen dili ve gönlü şükür yoksunu kimselerin varlığı bir hakikattir. Buna karşılık maddi anlamda çok fazla kazanımı olmayan ama şükürle dil ve gönül ehli kimselerin varlığı insanlık adına hepimizi mutlu etmektedir. Unutmamak gerekir ki; şükür, nimetleri artırır. İsyan ve nankörlük ise mahrumiyete sürükler. Rabbimiz, bu hususu bize şöyle haber verir: “Andolsun şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”
Şükreden kul olmak dileğiyle...
Ramazan Karadaş