top of page

                                                           KAMU VE KUL HAKKI

 

        Bu hafta kamu hakkı devlet hakkından bahsediyorum. Devletimizde değişik kademelerde görev yapan yöneticilerin,devletin verdiği imkanları kullanarak görevini kötüye kullanmaları ve kul hakkına girmeleri devletin imkanlarını haksız yere kendisine ve yakınlarına deyim yerindeyse peşkeş çekmeleri ,belediyelerde kendi aile şirketleri kurmaları ve ihaleleri aile şirketi olduğu için normal fiyatın kat kat üstünden vermeyi ve belediyeleri milyarlarca lira zarara uğratmalarından söz etmek istiyorum.Hani hepimizin bildiği bir söz vardır.Tüyü bitmedik yetimin  hakkı var ,denir ya,peki nedir bu hak derseniz hepimizin olduğu gibi devletinde bir hesabı var.Bunun adı bütçedir, seçilen hükümet bir bütçe hazırlar ve buna hastane, okul,yol vs. gibi harcama yapacağını ve bunun için şu kadar para harcayacağını belirtir ve bu bütçe meclisçe onaylandığında yasalaşır ve hükümet devletin parasını harcama yetkisine sahip olur. Örneğin:Bir okul yaptırmak isteğinde ihale açar,inşaat firmaları fiyat teklifinde bulunur en uygun makul ve güvenilir olan seçilir.Ama burada şu firma benim akrabam diye en yüksek fiyatı verdiği halde işi ona verirlerse devletin parası boşuna gider işte burada kul hakkı vardır.Bu boşuna giden para insanların yaşam standardını belki daha da yükselmesine sağlık hizmet ve sosyal yardımlardan daha çok kimsenin yararlanmasına sebep olacaktı ve yoksul bir ailenin daha yeni doğmuş bir çocuğa etki edebilecekti…

         Bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir peygamber, emanete hıyanet etmez. Kim emanete yani kamu malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir”. Hak, bir yönüyle Allah hakkına bir yönüyle de kul hakkına taalluk eder. İslâm’da, kamu hakkı Allah hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Kamu yarar ve düzeninin gerçekleşmesi, toplumun huzurlu ve güvenli bir hayata sahip olması bu haklara riayete bağlıdır. Kamuya ait her türlü imkân ve nimetin, topluma ait mekânların, araç ve gereçlerin, çevre ve tabii kaynakların adalet, hakkaniyet ve liyakat çerçevesinde kullanılması gerekir. İnsanlar dine karşı önemsizleştiğinde dinî-ahlâkî değerlere duyarsızlaşıldığında, ahretteki hesap unutulduğunda, helâl-haram sınırlarına dikkat edilmediğinde, hak kavramı önemini yitirdiğinde kamu imkânlarını su istimal edenler çoğalır. Böyle bir toplumda ise, ne kamu hizmeti lâyıkıyla gerçekleşir ne de insanlar birbirlerine güvenir. Güvenin kalmadığı yerde de huzurlu bir hayattan söz edilemez. Oysa kamu malı emanettir. Bu emanete ihanet etmek, kişiyi hem dünyada hem de ahırette ağır bir vebal altına sokar.Peygamberimiz (s.a.s), bu ağır vebale ve sorumluluğa karşı insanları şöyle uyarır: “Kimse hakkı olmayan bir karış yeri bile almasın! Alırsa Allah, kıyamet gününde yedi kat yeri onun boynuna dolar.”, “Sizden kimi bir işte görevlendirirsek ve o da bizden iğne miktarı ya da daha büyük bir şeyi gizlerse bu bir ihanet olur ve kıyamet günü onu (kendi elleriyle) getirir. Kamuya ait mallarda, bütün toplumda eşit hakkı vardır. İslam, başkalarının hakkını “kul hakkı”; kul haklarının gasp edilmesini ise emanete ihanet olarak değerlendirmiştir. Peygamberimiz (s.a.s), bu konuda şöyle buyurur: “Kimi bir işte görevlendirip yaptığı işin karşılığı bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey emanete hıyanettir.” Her şeyin ortaya çıkacağı ahirette, hüsrana uğrayanlardan olmamak, cehenneme düşmemek için haramlara bulaşmadan, ömrümüzü helal dairede sürdürmeye özen gösterelim. Kamu mallarını, birer emanet olarak kabul edelim. İhlal edilen her kamu hakkının, zayi edilen her kamu malının, birer kul hakkı ihtiva ettiğini asla unutmayalım.

 

 

Ramazan Karadaş

bottom of page