top of page

Kummel Belâsı:Bunun üzerine, Yüce Allah; onlara Kummel=Küçük, kanadsız çekirgeyi, ekin bitini, karıncayı musallat etti.Bunlar, yerdeki bütün bitki artıklarını da, yaladı, tüketti.Küçük karıncalar da, adamların elbiseleriyle vücudları arasına girip vücudları-nı ısırırlar, yedikleri yemeklerin içine dolarlardı!Nihayet, evlerinin üzerinde kireç harcıyla tuğladan, kaypak, üzerlerine çıkıla­mayacak sütunlar yapıp yemeklerini, onun üzerine koydular.Yemeklerini yemek için, oraya çıktıkları zaman, ellerinden kurtulduklarını san­dıkları hayvanları, orada da, yemeklerin içine dolmuş buldular! Kendilerine, bu belâdan daha ağır gelen bir belâ olmadı.İşte, bu, Yüce Allah´ın, Kur´ân-ı Kerim´de Ricz diye andığı belâ idi. [226]Mısırlılar; üzerlerinden bu belânın kaldırılması için, Rabb´ına dua etmesini, Mûsâ Aleyhisselâm´dan istediler ve iman edeceklerini söylediler.Üzerlerinden, bu belâ da, kaldırıldığı zaman, sözlerinde durmadılar, iman et­meye yanaşmadılar. [227]Eski kötü hallerine döndüler:"Biz, ne diye ona, iman edeceğiz? İsrail oğullarını, kendisiyle birlikte salacağız?O, bütün ekinlerimizi, yok etti. Mallarımızı, giderdi.Bize, bu yaptıklarından daha çok, daha ağır ne yapacak?Firavunun izzetine and olsun ki: biz, hiç bir zaman, ne onu, tasdik ederiz, ne de, kendisine tabi´ oluruz!" dediler.[228]Kurbağa Belâsı:Bir müddet sonra, Yüce Allah; Mûsâ Aleyhisselâma, Nîl´in dar yeri üzerinde durup Asasının ucunu, Nîl´in içine batırmasını, Nîl´in yakınına, uzağına, aşağısı­na, yukarısına, onunla işaret etmesini Vahy ve emretti.Mûsâ Aleyhisselâm, böyle yapınca, her taraftan bütün kurbağalar, birbirlerine bildirdiler.Yakında olan, uzakta bulunana, seslendi.Vakvaklayarak gecenin karanlığında sudan çıkıp acele şehrin kapısına doğru gittiler.Kıbtîlerin evlerine girdiler. Çuvallarının, kapkacaklarının, binalarının içine doldular.Kıbtîlerin, elbisesini veya kabını veya yiyeceğini veya içeceğini açıp ta, içinde kurbağalar bulmayan bir kimse yoktu!Onların yemek tencerelerini, kurbağalar dolduruyor, yaktıkları, ocaklarını, kur­bağalar, söndürüyor, yemeklerini, bozuyor, yenilmez hale getiriyordu!Sokaklar, kurbağa ölüleriyle doldu! Kokudan, geçilmez oldu! Kıbtîler, tekrar Mûsâ Aleyhisselâma gidip ağlayarak derd yandılar,"Dua edip bu belâyı, üzerimizden kaldır. Bu defa, tevbe edeceğiz ve tevbe-mizden dönmeyeceğiz!" dediler.Kurbağa belâsı kalkınca da, yine, sözlerinde durmadılar, eski hallerine döndüler. [229]Kan Belâsı:Bunun üzerine, Mûsâ Aleyhisselâm, dua etti. Yüce Allâh´da, onlara kan belasını gönderdi.Aynı sudan; İsrail oğulları ve Kıbtîler gelip su alır, İsrail oğullarının aldığı, su; Kıbtîlerin aldığı ise, kan olurdu!Bu hal .Kıbtîlere çok ağır geldiği için, Mûsâ Aleyhisselâmdan, bu belânın kal­dırılması için, dua etmesini istediler ve iman edeceklerini söylediler.Belâ kaldırıldığı halde, onlar, yine de, iman etmeğe yanaşmadılar. [230]Küfür Ve Azgınlığın Şahlanışı:Mûsâ ve Harun Aleyhisselâmlar, bunca, mucizelerle gönderildikleri halde, Fi­ravun ve ileri gelenleri, iman etmeyi bir türlü kibirlerine yediremediler de:"Kavimleri, bize kulluk, kölelik edip dururlarken, biz, bizim gibi iki beşere iman mı edecekmişiz?!" dediler. [231]Firavun da, kavminin içinde bağırdı:"Ey kavmim! Mısır Padişahlığı ve altımdan (Saraylarımın altından) akan şu ır­maklar, benim değil mi?Hâlâ, gözünüzü açmayacak mısınız?Yoksa, ben, ondan (Musa´dan) hayırlı değil miyim?O ki, hakirdir (meramını) bile hemen hemen açıklayamıyor. Öyle ya onun üzerine (gökten) altun bilezikler atılmalı yahud beraberinde birbiri ardınca (kendisini tasdik edici) melekler gelmeli değilmiydi. [232]"O, ya bir Sihirbazdır, yâhud bir delidir" dedi. [233]Mal Ve Servetin Yok Olma Belâsı:Mûsâ Aleyhisselâm; Firavunla kavminin imana gelmelerinden, ümidini kesince[234], mal ve servetlerinin yok olması için, dua etti.Hârûn Aleyhisselâm da, Âmîn! dedi. [235]Mûsâ Aleyhisselâm, duasında:"Ey Rabbimiz! Hakîkaten, Sen, Firavun´a ve ileri gelenlerine, dünya hayatın­da zînet (ve haşmet) ve nice mallar verdin, Senin yolundan saptırsınlar diye mi ey Rabb´imiz!Sen, onların mallarını yok et Rabb´imiz!Onların kalblerini şiddetle sık ki, artık, onlar, o çetin azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyeceklerdir!" dedi.(Allah):"İkinizin de, duası, kabul olunmuştur.O halde, yine, istikamette (doğru hareketinizde) devam ediniz!Sakın, bilmezlerin yoluna uymayınız!" buyurdu. [236]Yüce Allah; onların mallarını, Dirhem ve Dinarlarını, taşa çevirdi! [237]Abdulaziz b. Mervan´ın, Mısırda ele geçirdiği, Firavun Hanedanına âid mal ka­lıntılarından bir çanta içinde bulunan: soyulmuş iki yarım yumurta ve soyulmuş bir ceviz çeni ile nohud ve mercimeğin taş kesildikleri görülmüştür! [238]Mısırlıların imansızlıkları, kötü tutum ve davranışları yüzünden uğradıkları azab-lar, Kur´ân-ı Kerim´de şöyle açıklanır:"And olsun ki: biz, Firavun Hanedanını, düşünüp ibret alsınlar diye, yıllarca, ku­raklıkla, mahsullerin kıtlığı ile tutup sıktık.Fakat, onlara, iyilik gelince: Bu, bizim hakkımızdır! dediler.Kendilerine, bir fenalık da, gelirse, Mûsâ ile onun beraberindekilere, uğursuzluk yüklerlerdi.Gözünüzü açınız, iyi biliniz ki: onların uğursuzluğu, ancak, Allah tarafındandır.Fakat, çokları, bilmezler.Onları;"Bizi, büyülemek için, her ne mucize getirsen, biz, sana iman ediciler değiliz!" dediler.Bunun üzerine, biz de, ayrı ayrı Mucizeler olmak üzere, başlarına Tufan, Çekir­ge, Haşerat, Kurbağalar ve Kan gönderdik.(Böyle iken) yine (iman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar, öyle günahkârlar güruhu idiler. Üzerlerine o azab çökünce:"Ey Mûsâ! Bizim için, Rabb´ine -Sana olan Va´d´i hürmetine- dua et!Eğer, bu azabı, bizden ayırıp sıyırırsan, and olsun ki: sana, kesin olarak iman edeceğiz,Ve and olsun ki: İsrail oğullarını da, seninle birlikte mutlaka göndereceğiz!" dediler.Vaktâ ki, biz, kendilerinin erişecekleri bir müddete kadar, onlardan azabı, giderdik. Bir de, ne bakarsın, yeminlerini bozuyorlar bile! [239]Mûsâ Ve Hârûn Aleyhisselâmların Firavunla Tekrar Karşılaşmaları:Mûsâ ve Harun Aleyhisselâmlar, tekrar Firavun´un yanına vardılar. Ona:"...Biz, senin Rabb´inin, iki Elçisiyiz.Artık, israil oğullarını, bizimle gönder.Onlara, işkence yapma!Biz, sana, Rabb´ından hakîkî bir âyet (Mucize) getirmişizdir.Selâm (ve selâmet), doğruya tâbi olanlaradır.Bize, şu hakikat Vahy olundu ki: hiç şüphesiz, azab, (Peygamberleri), yalanla­yanların, (hakdan) yüz çevirenlerin tepesindedir!" dediler.Firavun:"O halde, Mûsâ! Sizin Rabbiniz, kimdir?" dedi.O da:"Bizim Rabb´imiz, her şeye hilkatini veren, sonra da, yolunu, gösterendir." dedi.(Firavun):"Öyle ise, evvelki (geçmiş) asırlar (halkının) hali nedir?" dedi.(Mûsâ):"Onların ilmi, Rabb´imin nezdindeki bir Kitabdadır.Benim Rabb´im, hatâ da, etmez, unutmaz da!" dedi. [240](Firavun):"Ey Mûsâ! Sen, Sihr´inle, bizi, yerimizden çıkarman için mi geldin bize?´[241] "...Mûsâ! Ben, seni, her halde, sihirlenmiş (büyülenmiş) sanıyorum!" dedi. Mûsâ da:And olsun ki: bunları (her biri basiretle görülecek) birer ibret olmak üzre, gökle­rin ve yer´in Rabb´inden başkasının indirmediğini bilmişsindir.Ben de, seni, ey Firavun! Her halde, helak edilmiş sanıyorum!" dedi. [242] "Firavun´un kavminden ileri gelenler:"Bu, sizi, yurdunuzdan çıkarmak isteyen bilgiç bir sihirbazdır muhakkak!" dediler. [243]Firavun:"Bırakınız beni, Musa´yı, öldüreyim!(Varsın) o Rabb´ine yalvarsın!Çünkü, ben, onun, dininizi değiştireceğinden, yâhud yer(yüzün)de fesad çıka­racağından korkuyorum!" dedi.Mûsâ da:"Ben, hesap gününe inanmayan her kibirli (insan)dan, benim de, Rabb´im, si­zin de, Rabb´iniz (olan Allah´a) sığınırım!" dedi.Firavun Ailesinden olup imanını gizlemekte bulunan bir Mü´min[244]: "Siz, bir Adamı, Rabb´im, Allâh´dır demesiyle öldürür müsünüz?! Halbuki, o, size, Rabb´inizden, apaçık mucizeler de, getirmiştir. Bununla beraber; eğer, o, bir yalancı ise, yalanı, kendisinedir.Eğer, doğrucu ise, sizi tehdid edegeldiği (azab)ın bir kısmı olsun (gelir) sizi, çarpar!Şüphesiz ki, Allah, haddi aşan (iddiasında) çok yalancı olan kimseyi muvaffak kılmaz.Ey kavmim! Bu gün, bu yerde, siz galip (kimse)ler olmak üzere, mülk, sizindir.Fakat, Allah´ın hışmı gelip çatarsa, kim bize yardım eder?" dedi.Firavun:"Ben, size hangi reyde bulunuyorsam, ondan başkasını, işaret etmiyorum.Size, doğru yolun hilafını da, göstermiyorum!" dedi.Mü´min olan (o Zat, sözlerine devamla):"Ey kavmim! Hakikat, ben, o sürü sürü fırkaların gününe misal (vermeniz)den, Nûh kavminin, Âd´ın, Semud´un ve daha sonrakilerin hali gibi (bir maceraya sapıp felâkete uğramanızdan) korkuyorum!(Yoksa) Allah, kullarına, bir zulüm dileyecek değildir.Ey kavmim! Hakikat, ben, size karşı, o bağırışıp çağırışma gününden endişe et­mekteyim.(O gün, Hesap yerini) arkanızda bırakarak (Cehennem´e) döneceğiniz, gündür!(O gün) sizi, Allâh(ın azâbın)dan, hiç bir kurtarıcı yoktur.Allah, kimi şaşırtırsa, onun yolunu, doğrultucu da, yoktur.And olsun ki: (bundan) önce, Yûsuf de, size, apaçık burhanlar getirmişti.O vakit te, onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz.Hattâ, o, vefat edince de:"Bundan sonra, Allah, asla peygamber göndermez!" demiştiniz.İşte, Allah, o haddi aşan şüpheci kimseleri, böyle şaşırtırdır." dedi. [245]Firavunun Allah´ı Okla Vurmağa Kalkışı:Firavun:"Ey ileri gelenler! Ben, sizin, benden başka İlâhınız olduğunu, bilmiyorum!. [246]"Ey Hâmân[247] Haydi, benim için, çamurun üzerinde ateş yak ta[248] bana, yük­sek bir kule yap!Belki, ben[249], o yollara, göklerin yollarına ulaşır[250], Musa´nın İlâhına yükselip çıkarım.Bununla beraber, ben, onu, mutlaka[251], yalancılardan[252], bir yalanc[253] sa­nıyorum!" dedi. [254]İsrail oğulları, en ağır şartlar altında çalıştırılarak yedi yılda bir kule yapılıp bi­tirildi. [255]Firavun, yapılan yüksek kulenin üzerine çıktı.Kendisine, bir yay getirilmesini, emretti.Semaya doğru nişan alıp ok attı.Ok, kana bulaşmış olarak ona, geri çevirildi.Bunun üzerine, Firavun:"Ben, Musa´nın İlâhını, öldürdüm!" dedi. [256]Sihrin Mucize İle Karşılaşması Ve Ağır Bir Yenilgiye Uğraması:Firavun; çevresindeki ileri gelenlere:"Hiç şüphesiz, bu, mutlaka çok bilgili bir sihirbazdır ki, sizi, sihri ile yerinizden(yurdunuzdan sürüp) çıkarmak istiyordur. Şimdi (buna) ne buyurursunuz?" dedi. [257] (İleri gelenler): "Onunla kardeşini, alıkoy!Şehirlere, toplayıcılar sal da, ne kadar bilgili sihirbaz varsa, hepsini sana, getirsinler" dediler. [258](Musa´ya da):"Sen, Atalarımızı, üzerinde bulduğumuz (yoldan) bizi döndüresin de, bu yerde devlet, ikinizin (elinde) olsun diye mi bize geldiniz?Biz, ikinize de, inanıcılar değiliz!" dediler.Firavun:"Usta ne kadar Sihirbaz varsa, hepsini, bana getiriniz!" dedi. [259]Sihirbazlar, Firavuna geldiler ve:"Galebeyi, kazananlar, biz olursak, elbet bize bir mükâfat var değil mi?" dediler.Firavun:"Var ya! Hem siz, muhakkak (benim) en yakınlar(ım)dan da, olacaksınız!" dedi. [260](Sihirbazlar) aralarında işlerini, çekişe çekişe konuştular. (Sonra) gizlice müşa­vere ettiler:"Bunlar, (başka değil), her halde, iki sihirbazdır ki, sizi, sihirleri ile yerinizden çıkarmak, en şerefli ve üstün olan dininizi gidermek istiyor/ardır.Onun için, bütün tuzaklarınızı bir araya toplayınız. Sonra, saf halinde birden ge­liniz (hücum ediniz)Bu gün, galip olan, muhakkak, umduğuna ermiştir!" dediler. [261](Firavun):"Ey Mûsâ! Sen, sihrinle, bizi, yerimizden çıkarman için mi geldin bize?Şimdi, biz de, sana, onun gibi bir sihir yapacağız!Şimdi, sen, kendinle bizim aramızda bir buluşma yeri ve vakti tâyin et ki, ne se­nin, ne bizim caymayacağımız düz (geniş) bir yer olsun!" dedi.O (Mûsâ) da:"Sizinle karşılaşma zamanımız, zînet günü ve insanların toplanacağı kuşluk vak­tidir!" dedi."Bunun üzerine, Firavun,arkasını dönüp gitti.Bütün hilesini toplayıp geldi. "[262]İnsanlara da:"Siz de, toplamalar mısınız?" denildi.(Onlar):"Umarız ki: (bizimkiler) galip olurlarsa, biz de, (kendi) Sihirbazlarımıza uyarız! (dediler)" [263]Toplanan sihirbazların sayısı:70´şi, İsrail oğullarından, 2 si de, Kıbtî Başkanlarından (İbn.Habîbe göre: Fars-hlardan) olmak üzre, 72 idi. [264]veya 12.000 idi. [265] veya 15.000 idi. [266] veya 19.000 idi. [267]Toplanan sihirbazların sayılarının daha çok olduğu da rivayet edilir. [268]Sihirbazdan, ancak, 7000´i Usta Sihirbaz ve bunların içinde de, ancak 700´ü seçkindi. [269]Bunların arasında da:Sâbur,Âdur,Hatvat,Musfâ adlarında dört başkan bulunuyordu. [270]Toplanan sihirbazlardan 15.000 sihirbaz, toplantı yerinde saf oldular.Her biri, iplerini ve asalarını getirmişlerdi, [271]Sihirbazların asaları ve ipleri, 60 deve ile taşınmıştı. [272]Firavun, toplantı yerinde kendisine ayrılan yere, Mısırın Eşrafı ile birlikte kuruldu.Halk ta, onun karşısında halkalandılar.Mûsâ Aleyhisselâm, yanında kardeşi Hârûn Aleyhisselâm olduğu[273] ve üzer­lerinde yünden iki gömlek bulunduğu halde halkın alay etmelerine aldırış etmeden[274] Asasına dayanarak oraya geldi. [275]Sihir ve sihirbazlık, ötedenberi, birçok milletlerde: Araplarda, Rumlarda, Hind-lilerde, Acemlerde[276] , Mısırlılarda görülegelen tarihî bir vâkıadır. [277]Dahhâk b. Ulvan, b.lmlîk, b.Âd, Babil taraflarına varıp Babil´i kurmuş, çevrede ne kadar sihirbaz varsa, hepsini Babil´e toplamış, onlardan, sihri öğrenmiş ve hattâ sihirbazların başı olmuştu. [278]Firavun Musa Aleyhisselamın karşısına çıkardığı sihirbazlara: "Bu gün, karşısındakine üstün gelen, umduğuna, ermiştir!" dedi. [279] "Mûsâ, Onlara (Sihirbazlara): Yazıklar olsun size! Allah´a karşı, yalan düzmeyiniz! Sonra, O, azab ile kökünüzü kurutur!Allah´a karşı yalan uyduran (herkes) muhakkak, hüsrana uğramıştır!" dedi. [280] Sihirbazlar, birbirlerine: "Bu söz, Sihirbaz sözü değildir!" dediler. [281]Sihirbazlar:"Ey Mûsâ! (Asa´nı) ya sen (önce) at, ya da, önce atan kişiler biz olalım! [282]"Ey Mûsâ! Sen mi (önce) atacaksın, yoksa, (önce) atanlar, biz mi olalım?" dediler. [283]Mûsâ, onlara:"Ne atacaksanız (önce) siz, atınız!" dedi. Onlar, iplerini ve sopalarını atıp:"Firavunun izzeti hakkı için, galip olanlar, biziz biz!" dediler. [284] ...Vaktaki, attılar. Halkın, gözlerini sinirlediler. Onlara, korku, saldılar, büyük bir sihir (meydana) getirmiş oldular. [285]Firavun´un zevcesi Âsiye hatun; Firavuna karşı, Mûsâ Aleyhisselâma yardım etmesi için, Yüce Allah´a yalvardı, durdu.Firavun Hanedanından, onun, bu halini görenler, kendisinin, Firavun ve taraf-darlarına, şefkatından dolayı, Firavun lehinde dua ediyor sandılar. [286]Sihirbazların her biri, ellerindeki asalarını ve iplerini yere bıraktıkları zaman, onlar, koşar yılanlar gibi, vadiyi dolduran ve birbiri üzerine binen dağlar gibi gös­terilerek seyircilerin gözlerini kamaştırdılar. [287]SihirbazlardanKimisi: Renk, renk,Kimisi: Simsiyah yüzlü,Kimisi: Upuzun boylu,Kimisi: Kısa ve enli,Kimisi: Boynuzlu,Kimisi: Kalkan kadar kulaklı,Kimisi: Maymun yüzlü,Kimisinin alnı, aşağıda, sakalı, yukarıda idi!Havada uçan,Ağızlarını açan,Ağızlarından ateşler saçan...İri ve kanadlı yılanlar... meydanı doldurmuştu. [288]"Mûsâ, onlara (Sihirbazlara):Bu, sizin (meydana) getirdiğiniz (yaptığınız) şey sihirdir.Allah, hiç şüphesiz, onun boşluğunu, asılsızlığını meydana çıkaracaktır.Allah, elbette, fesadcıların işini düzenlemez.Allah; günahkârların hoşuna gitmese de, hakkın, hak olduğunu Kelimeleriyle isbatlardır." dedi. [289]Biz, (Musa´ya):Korkma! dedik, çünkü, üstün (gelecek) muhakkak, sensin sen!Elindekini (yere) bırakıver!Bu, onların yaptıklarını, yutar!Çünkü, onların sanat diye ortaya attıkları, ancak, bir sihirbaz tuzağıdır.Sihirbaz ise, nerede olsa, umduğuna, ermez. [290]"Bunun üzerine, Mûsâ, (elindeki) Asasını (yere) bırakıverdi.[291]...Bir de, ne görsünler! Bu, onların uydurup düzdüklerini hep yakalayıp yu-tuyor! [292]Evet! Mûsâ Aleyhisselâmın, yere bıraktığı Ejderhâ kesilen Asası, Firavunun ve halkın gözlerine, koşar yılanlar gibi görünen ipleri ve asaları birer birer toplayıp yutmağa başlamıştı.O derecede ki, vadide, Sihirbazların yere bıraktıkları asa ve iplerden az veya çok, hiç bir şey görünmez oldu, yok olup gitti.Mûsâ Aleyhisselâm, Ejderha Asasını, eline alınca, eskiden olduğu gibi, Asa haline geldi.Sihirbazlar, bu Mucize karşısında:"Eğer, bu, bir Sihir olsaydı, asla, bize galebe çalamaz[293], onun işi, bize gizli kalamazdı.Eğer, bu, bir Sihir olsaydı, İplerimiz, Asalarımız, nereye gider, böyle yok olabi-lirmiydi? [294]Eğer, bu, bir sihir olsaydı, sihrimizi, böyle yutmazdı.Bu, muhakkak, Yüce Allah tarafından olan bir işdir!" dediler. [295]Sihirbazların Başkanlarından âmâ olana, arkadaşları:"Musa´nın asası, iri ve korkunç, erkek bir yılan oldu. İplerimizi ve asalarımızı, yuttu!" dedikleri zaman:"Onlardan, bir eser kalmadı mı? Veya onlar, eski hallerine dönmedi mi?" diye sordu."Hayır!" dediler.Bunun üzerine, âmâ Başkan:"Bu, Sihir değildir!" dedi. [296]"Sihirbazlar, derhal secde ederek yere kapandılar:"Âlemlerin Rabb´ine, Müsâ ile Harun´un Rabb´ine iman ettik!" dediler. [297]Firavun:"Ben, size izin vermeden, siz, ona, iman ettiniz hâ!Hiç kuşkusuz, size sihri öğreten büyüğünüz imiş o! [298]"...Hiç şüphesiz, şehirde -onun halkını, içinden çıkarmanız için, kurduğunuz bir hilekârlıktır bu... [299]"...Ben de, elbette, sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim! Sizi, muhakkak, hurma dallarına asacağım!Siz de, hangimizin azabı daha çetin ve sürekli olduğunu, elbette öğreneceksi­niz!´1 dedi. [300](Secdeye kapanan Sihirbazlar):"Bunda, dediler, bize hiç bir zarar yok..." [301]"Biz, şüphesiz ki, Rabbimize dönücüyüz." [302]"Biz, seni, bize gelen şu apaçık Mucizelere, bizi Yaratan´a, katiyyen tercih edemeyiz!Artık, sen, neye hâkim isen, hükmünü ver!Sen, hükmünü, ancak, bu dünya hayatında geçirebilirsin.Biz, günahlarımızı ve bizi zorladığın sihr´i affetmesi için, Rabb´imize gerçek­ten iman ettik.Allâh(ın sevabı, seninkinden) daha hayırlı (azabı da, seninkinden) daha sürek­lidir. [303]"Her halde, biz, iman edenlerin ilki olduğumuz için, Rabbımızın, bizim günah­larımızı yarlıgayacağını da, umarız!" dediler. [304]"Sen, bizden -başka bir sebeple değil- ancak, Rabbimizin âyetlerinde -onlar, bize geldiği zaman- iman ettik diye intikam alacaksın.Ey Rabbimiz! Üstümüze sabır yağdır!Bizi, Müslümanlıkta sabit kimseler olarak öldür!" [305]Firavun, dediğini, yaptı. Onların ellerini, ayaklarını kestirdi ve kendilerini, hur­ma dallarına astırdı.Onlar, öldürülürlerken:"Ey Rabbimiz! Üstümüze sabır yağdır!Bizi, müslümanlıkta sabit kimseler olarak öldür!" demekte idiler.Günün başında kâfir olan bu sihirbazlar, günün sonunda şehidler kafilesine dahil oldular. [306]Firavunun kavmi, yenilgi ve korku içinde, toplantı yerinden, birbirlerini çiğne­yerek döndüler.Allah düşmanı Firavun da, yenilgiye ve lanete uğramış olarak oradan sarayına dönüp küfründe ısrar, kötülük işlemekte devam etti. [307]Firavunun kavminden ileri gelenler:"Musa´yı ve kavmini fesadcılık etmeleri, Seni de, Tanrılarını da, terk etmesi için mi? bu toprakta tutacaksın?!" dediler.Oda:(Eskiden olduğu gibi, yine) oğullarını öldürürüz, yalnız kadınlarını sağ bırakırız!Şüphesiz ki, biz, onların tepesinde kahredicileriz!" dedi. [308]Firavunun Sarayındaki Müminler Ve Başlarına Gelenler:Firavun Hanedanından Hızkıl; imanını gizleyen Mü´minlerden olup Mûsâ Aley-hisselâmın, Sihirbazları yenmesi üzerine[309] veya daha önce, imanını açıklamış ve Sihirbazlarla birlikte, o da, idam edilmişti. [310]Hızkıl´ın zevcesi de, Firavunun kızlarının baş tarakçısı idi ve Yüce Allah´ın, iyi halli kıldığı Mü´min kadınlardandı.Kendisi, bir gün, Firavunun kızının başını tararken, tarak, elinden düşünce, (Bis­millah=Allah´ın ismiyle) demişti.Firavunun kızı:"Babamın ismiyle mi demek istiyorsun?" diye sordu. O:"Hayır! Belki, benim Rabb´im ve Babanın Rabbi olan Allah´ın ismiyle demek istiyorum!" dedi.Firavunun kızı:"Ben, bunu, babama haber vereceğim!" dedi ve haber verdi.Firavun, onu, ve onun oğlunu yanına getirtti. Mü´mine kadına:"Senin Rabb´in kim?" diye sordu.Oda:"Benim de, Rabb´im, senin de, Rabbin Allâh´dır!" dedi.Firavun; bakırdan tandır yapılıp kızdırılmasını ve onun ve çocuklarının, o tandı­rın içine atılmasını emretti.Mü´min kadın, Firavun´a:"Benim, senden bir dileğim vardır." dedi.Firavun;"Nedir o?" diye sordu.Mü´min kadın:"Benim kemiklerimi ve çocuklarımın kemiklerini birleştirip gömmendir." dedi.Firavun:"Senin bu dileğini yerine getirmek, bize düşen bir hak ve vazifedir." dedi. Sonra da, oğullarını, birer birer tandıra attırdı!Hattâ, son oğlan çocuğu, daha süt emer bir sabi idi. Annesine:"Anneciğim! Sabret! Çünkü, sen, hakk üzerindesin!" demişti.Anneleri de, çocukları ile birlikte tandıra atıldı! [311]Firavunun zevcesi Âsiye hatun, hâlis Mü´min kadınlarındandı. [312]Allah´a, gizlice ibadet ederdi.Firavunun korkusundan, namazını, gizli yerde kılardı.Âsiye hatun; Firavunun kızlarının baş tarayıcısı kadını, nasıl işkencelerle öldür­düğünü, köşkün penceresinden görmüş ve öldüğü zaman da, Allah´ın, onu, şe­reflendirmeyi ve hayra erdirmeyi irade buyurup Meleklerin, onun ruhunu, gökle­re yükselttiği, kendisine açıkça görünmüş olduğundan, Allah´a yakîni ve tasdîki artmıştı.O sırada, Firavun, Âsiye hatunun yanına girdi ve Hızkıl´in zevcesi, baş tarayı­cısı kadına yaptığını haber verdi.Bunun üzerine, Âsiye hatun:"Yazıklar olsun sana ey Firavun!Sen, yüce Allah´a karşı, buna, nasıl cür´et ve cesaret edebildin?!" dedi.Firavun:"Her halde, Sahiben olan baş tarayıcısını tutan delilik, seni de, tutmuş!" dedi.Âsiye hatun:"Beni, delilik tutmuş değildir.Fakat, ben, benim Rabb´im, senin Rabb´in ve Âlemlerin Rabb´i olan Allah´a iman etmişimdir!" dedi.Firavun, Âsiye hatunun annesini çağırttı ve ona:"Baş tarayıcısı kadını tutmuş olan delilik, senin kızını da, tutmuş!" dedikten sonra:"Yemin ederim ki: o, ya Musa´nın İlâhını, inkâr edecek, ya da, muhakkak ölü­mü tadacaktır!" dedi.Âsiye hatun, annesiyle başbaşa kalıp annesi, Firavunun isteğine muvafakat etmesini dilediği zaman, ona:"Allah´ı, inkâr etmemi istiyorsun hâ?!Hayır! Vallahi, ben, bunu, hiç bir zaman yapmam!" dedi.Bunun üzerine, Firavun, Âsiye hatun için, yere dört kazık çaktırdı, ve onların arasında can verinceye kadar ona, işkence yaptırdı. [313]Can verirken, gözüne Melekler ve kendisi için hazırlanan nimetler görünüp gül­meğe başlayınca, Firavun: "Şunu tutan deliliğe bakınız ki: işkenceler içinde qü-lüyor!?" dedi. [314]"Allah, iman edenlere de, Firavunun zevcesini bir misal olarak irâd etti.O vakit o:Ey Rabb´im! Bana, katında, Cennetin içinde bir ev yap!Beni, Firavundan ve onun (kötü) amel (ve hareketinden kurtar!Beni, o zâlimler güruhundan selâmete çıkar!" demişti." [315]Mûsâ Aleyhisselâmın İsrail Oğullarıyla Birlikte Mısırdan Gizlice Ayrılışı:Yüce Allah, Mûsâ Aleyhisselâma: "Kullarımı, gece yola çıkar.Çünkü, tâkıb edileceksiniz!" [316]...Kullarımla, geceleyin yola çık da, (düşmanların) yetişme(sin)den korkmaya­rak (boğulmanızdan da) endişelenmeyerek onlara, denizde kuru bir yol aç!" diye Vahy etti. [317]Firavun da, şehirlere asker toplayıcılar saldı. [318]Mûsâ Aleyhisselâm, telakki eylediği Vahy üzerine[319], İsrail oğullarının, her dört ev halkının, bir evde toplanmasını[320], Mısırdan ayrılmalarını,Kıbtîlerden, süs eşyalarını, emânet olarak almalarını,Hiç bir kimsenin, arkadaşına, yüksek sesle seslenmemesini,Kandillerin, sabaha kadar yanık bırakılmasını,Yola çıkanlardan, kim oldukları sorulunca, Parola olarak "Amr" diye cevap ve­rilmesini,Evinden ayrılan kimsenin, yola çıktığı bilinmek üzere, kapısına kan sür-mesini[321],Mayalanmalarını beklemeden, ekmeklerini pişirmelerini[322] emretti.Bundan sonra, Mûsâ ve Hârûn Aleyhisselâmlar, İsrail oğullarıyla birlikte Kıbtî-lerin haberi olmadan, Mısırdan yola çıktılar.Mûsâ Aleyhisselâm, İsrail oğullarının başında ardcı kumandanı, Harun Aleyhisselâm da öncü Kumandanı olarak bulunuyordu.Mûsâ Aleyhisselâm; İsrail oğulları cemaatinin başında yola çıktı. [323]Yirmi yaşına basan, küçüklüğünden, altmış yaşına basan da, büyüklüğünden dolayı, sayım dışında bırakıldı.[324]Mısırdan Ne Zaman Çıkıldığı? Hangi Yolla Ve Ne Tarafa Doğru Gidildiği:Mûsâ Aleyhisselâmın; İsrail oğulları ile birlikte Mısırdan çıkışı, Bahar Mevsimi­nin başında ve ilk ayında[325], ve nisanın onbirinci günü idi.[326]Mûsâ Aleyhisselâm; gecenin evvelinde[327], soldaki, Şam´a doğru giden yolubırakıp[328], İsrail oğullarını, denize doğru götürdü. [329] İsrail oğulları arasında bulunan bir adam, Mûsâ Aleyhisselâm için: "Yolu, bıraktı!?" dedi. Mûsâ Aleyhisselâm: "Ben, böyle emrolundum!" dedi. [330]Firavun; Mûsâ Aleyhisselâmla İsrail oğullarının Mısırdan çıkıp gittiklerini, an­cak, gecenin sonuna doğru öğrenebildi. [331]Yûsuf Aleyhisselâmın Tâbut´unun Bulunup Götürülüşü:İsrail oğulları, Mısırdan çıktıkları zaman, yolu, şaşırdılar.Üzerlerine, gecenin karanlığı da, çöktü.Birbirlerine:"Nedir bu hal?" diye sormağa başladılar.Yaşlı Bilginleri:"Yûsuf Aleyhisselâm, vefat edeceği sırada, kendisinin kemiklerini, yanımızda taşımadıkça, Mısırdan çıkmayacağız diye Allah adına, İsrail oğullarından Ahd´ü Mîsak almıştı!" dediler.Mûsâ Aleyhisselâm:"Onun kabrinin yerini, kim biliyor?" diye sordu."İsrail oğullarının Koca karısı biliyor!" dediler. [332]İsrail oğullarının Koca Karısı, hem kötürüm, hem âmâ idi. [333]Mûsâ Aleyhisselâm, haber salıp onu, getirtti:"Bana, Yûsuf (Aleyhisselâm)ün kabrini göster!" dedi.Koca karı:"Sen, bana hükmümü[334], dört şeyi[335] vermedikçe[336], sana, onu, haber ver­mem!" dedi. [337]Mûsâ Aleyhisselâm:"Hükmün, nedir?" diye sordu. [338]Koca Karı:1) Ayaklarımı çözüp yürür hale getirmendir.2) Gözümü, bana geri çevirmendir.3) Gençliğimi, bana geri çevirmendir. [339]4) Cennet köşküne seninle birlikte girmem[340] ve senin yanında bulunmam-dır!" dedi. [341]Koca karının bu istekleri, Mûsâ Aleyhisselâmın ağırına gitti[342]. İsteklerini, ka­bul etmek istemedi.Yüce AUâh, Mûsâ Aleyhisselâma:"Ona, hükmünü ver! [343]Şüphesiz ki, senin taahhüdünü, yerine getirmek, bana düşer!" diye Vahyetti.Mûsâ Aleyhisselâm, Koca Karının dileğini kabul etti. [344]"Olur!" dedi. [345]Koca Karı:"Ben, çok yaşlıyım. Yürümekten de, âcizim. Beni, taşıyınız!" dedi.Taşıdılar.Nîl´in yanına varınca:"İşte, o, şu suyun içindedir!" dedi. [346]Onları, suyun toplandığı bir yere götürdü. [347]"Şu suyu, çekiniz!" dedi.Çektiler."Kazınız yeri!" dedi.Kazdılar. [348]Nîl´in kenarında, Mermer bir sandık içinde olduğu halde, onu, çıkardılar. [349]Sandık, yere çıkarılınca, yol, gündüzün ziyası gibi oldu. [350]Yûsuf Aleyhisselâmın Tâbutu taşınırken, ay da, doğmuş, yolu, gündüz gibi ay­dınlatmış, doğru yolu, onun sayesinde bulmuşlardır.Yûsuf Aleyhisselâmın Tâbutu, Kenan ilinde kale dışındaki hâlen bulunduğu yere gömülmüştür. [351]Firavun Ordularının İsrail Oğullarını Tâkib Edişi:Mısırın yerlisi Kıbtîler; kütle halinde ölen gençlerinin defin işleriyle uğraştıkları için, Mûsâ Aleyhisselâm ile kavminin ardlarına[352], ancak, güneş doğarken, dü­şebildiler. [353]Milyonluk Firavun ordularının öncü komutanı, Firavunun Vezîri Hâmân idi. [354]Bu orduların Yedi yüz bini, erkek atlı süvari olup[355] süvari atlarının içinde bir tane bile kısrak yoktu. [356]Her süvarinin başında miğfer ve elinde de, harbe (kargı) vardı. [357] Her bin kişinin başında ise bir Kral bulunuyordu. [358]Kralların oğullarından veya onların tebaasından hiç kimse geride bırakıl­mamıştı. [359]Firavun da; kır atlılar dışında yetmiş bin kara atlı ordusunun başında, Mûsâ Aleyhisselâmı talep ve tâkıb ediyordu. [360]İsrail Oğullarında Telaş, Heyecan Ve Korku:Firavun; böylece, orduları ile birlikte Mûsâ Aleyhisselâmla İsrail oğullarının ard-larına düşmüş, deniz de, onları, nasıl kapladıysa, öylece, kaplayıvermişti. [361]Musa´nın Eshâbı:"Muhakkak, erişilip yakalandık!" dediler.(Mûsâ):"Hayır! Hiç kuşkusuz, Rabb´im, benimle beraberdir.O, beni, (selâmet) yol(un)a iletecektir! "[362]Umulur ki, Rabb´iniz, düşmanınızı, helak edecek, sizi, bu yerde hükümdar ya­pacak ta, sizin nasıl hareket edeceğinize bakacaktır." dedi. [363]İsrail oğullarından bazıları da:"Ey Mûsâ! Bize va´d ettiğin yardım ve zafer, nerede kaldı?! [364](Ey Mûsâ!) Sen, bize (Peygamber olarak) gelmezden önce de, bize geldiğinden sonra da, biz, işkenceye uğratıldık...´[365]Onlar, oğullarımızı, boğazlıyorlar, kızlarımızı sağ bırakıyorlardı,Bugün ise, Firavun, bizi yakalayacak, yakalandığımızda da, bizi, öldürecektir!Önümüzde deniz, arkamızda da, Firavun var! [366]Denize girersek, boğuluruz!" dediler. [367]Denizin suyu, son derece çoğalmış, rüzgâr, denizin dalgalarını, dağlar gibi kal­dırıp kaldırıp geri bırakıyordu! [368]Mûsâ Aleyhisselâm, İsrail oğullarının arkasından, önüne geçti.Kendisinin yanında kardeşi Hârûn ve Yûşa´ b.Nûn Aleyhisselâmlar olduğu hal­de, dalgaları, birbirine çarpıp köpüren denize bakıyordu. [369]İsrail oğulları, Mûsâ Aleyhisselâma:"Bize va´d ettiğin şey nerede?!Şu deniz, önümüzü, kesti! Firavun ve orduları da, arkamızı kıstı!" dediler. [370]Ne firara imkân var, ne karara derman var!?" dediler.[371]Firavun ve orduları; İsrail oğullarına, olanca kinleri ve kızgınlıklarile gelip ka­vuşmuş bulunuyorlardı.İş, büyümüş, çetinleşmiş, gözler, yerinden kaymış, yürekler, boğazlara gelmişti. [372]Yûşa´ b.Nûn Aleyhisselâm:"Ey Kelîmullâh! [373] arkamızdan, Firavunla, önümüzden de, denizle kaplan­dık!" dedi. [374]Firavun Hanedanından bir Mü´min de; Mûsâ Aleyhisselâma: "Önünü, şu daniz, Firavun Hanedanı da, arkanı, bürüdü. Nereden geçmekle emrolundun?" diye sordu. Mûsâ Aleyhisselâm:"Denizden geçmekle emrolundum!"[375] deyince, bu ve başkaları, denizden geçmek üzere, hayvanlarını, denize dalmağa zorladılarsa da, hayvanların ön ayak­ları, suya, batmağa başlayınca, gerilediler.Hiç biri, denize girmeğe güç yetiremedi. [376]Hârûn Aleyhisselâm, ilerleyip denize, Asası ile vurdu.Deniz, vurulmak istemedi ve:"Kimdir bu, bana vuran Cebbar?!" diyerek homurdandı. [377]Yüce Allah, denize Vahy edip:"Sana, kulum Mûsâ, Asası ile vurduğu zaman; Mûsâ ve yanındakiler, geçe­cek şekilde oh iki bölüme ayrıl!Ondan sonra, Firavun ve tarafdarlarının üzerine kapan, birleş!" buyurdu. [378]Mûsâ Aleyhisselâma da:"Asanı, denize vur!" diye Vahy etti. [379]İsrail Oğullarının Denizde Açılan Yollardan Geçip Kurtuluşu Ve Firavunla Ordularının Denizde Boğuluşu:Mûsâ Aleyhisselâm, denize:"Ey Ebâ Hâlid! [380] Allah´ın izniyle yarıl!" diyerek[381] Asasını, vurunca, deniz, derhal yarıldı.Denizin her parçası, kocaman dağ gibi oldu. [382]Denizde, İsrail oğullarının on iki kabilesi için, on iki yol açılmıştı. [383]Yüce Allah, bir de, rüzgâr gönderip yaş yolu, kuruttu. (Yürümeye elverişli hale getirdi) [384]Her kabile, bir yola girip ilerlemeğe başladı.Yollar, birbirinden duvarlarla ayrılmış gibi olduğu ve bu yollarda gidenler, bir­birlerini göremedikleri için, her kabile, yalnız kendisini kurtulmuş sanıyor, diğer­leri hakkında:"Her halde, eshabımız, öldürülmüştür!" diyorlardı. [385]Mûsâ Aleyhisselâma:"Eshabımız, nerededir? Onları, göremiyoruz!" dediler.Mûsâ Aleyhisselâm:"Siz, yürüyünüz! Onlarda, sizin yolunuzun benzeri bir yol üzerindedirler!" dedi.İsrail oğulları:"Onları, görmedikçe, bunu, kabul edemeyeceğiz!" dediler. [386]Bunun üzerine, Mûsâ Aleyhisselâm, Yüce Allah´a dua etti.Yüce Allah da, o yolları, her birileri için, ön önündekinden, en sonuncusuna ka­dar, hepsini, bakıp birbirlerini görebilecekleri şekilde kemerler haline getirdi. [387]Mûsâ Aleyhisselâmla yanında bulunanlar, böylece, toptan kurtulduktan son­ra, Yüce Allah; Firavunla ordularını, denize yanaştırdı. [388]Firavun ve arkadaşları, yaklaşıp ta, denizin yarıldığını, gördükleri zaman; Firavun:"Denizin, benden, benim heybetimden korktuğunu, düşmanlarıma yetişip on­ları, öldüreyim diye benim için nasıl açıldığını, görmüyormusunuz?!" dedi. [389]Firavun; Mûsâ Aleyhisselâmla İsrail oğullarını yakalamak üzere, deniz yolları­na girmek istediği zaman, Firavunun Vezir´i Hâman:"Ben, bu yere defalarca uğramışımdır. Bu günüme kadar, burada, böyle bir yol görmüşlüğüm yoktur.Ben, korkuyorum: bizim helakimiz, eshabımızın helakleri için, bu yolun şu adam tarafından kurulmuş bir tuzak olmadığından emîn değilim!" dedi ise de, Firavun, onun sözünü dinlemedi. [390]Firavunun atı, deniz içindeki yola girmekten çekindi.O sırada, Cebrail Aleyhisselâm, bir kısrak üzerinde gelip Firavunun atının önün­de durdu.Erkek at, onu, kokladıktan sonra, Cebrail Aleyhisselâm, kısrağını, denizdeki yola sürdü.Firavunun atı da, hemen onun ardına düştü.Firavunun orduları, Firavunun, denizde açılan yola girdiğini görünce, onlar da, Firavunla birlikte deniz yollarına girdiler.Cebrail Aleyhisselâm, önde, Firavun ve orduları da, ona tâbi olarak gittiler. Mikâil Aleyhisselâm ise, arkada, at üzerinde durup gerideki kavmi!, "Sahibinize, kavuşunuz!" diyerek teşvik ediyor, gayrete getiriyordu.Cebrail Aleyhisselâmın, denizden ayrılacağı zaman, önünde, denizden dışarı­ya çıkmayan ve Mikâil Aleyhisselâmın arkasında da, denizin içine girmeyen hiç kimse kalmamıştı ki, denizin kocaman dağlar gibi havaya kalkmış bulunan su yı­ğınları, Firavunla, ordularının üzerine kapanmağa başlayınca, Firavun[391]:"İnandım: gerçekten, İsrail oğullarının iman ettiğinden başka İlâh yok!Ben de, Ona teslim olanlardan, Müslümanlardan´ım!"[392] demek zorun­da kalmışsa da,"Şimdi mi?! (Başın dara gelince mi, iman ediyorsun?)Halbuki, sen, bundan önce (ömür boyunca) isyan etmiş, dâima fesadcılardan olmuştun!Biz de, bu gün, seni (cansız) bir beden olarak (karada yüksek bir yere atacağız) bırakacağız ki, arkandan geleceklere bir ibret olasın!Bununla beraber, insanlardan birçoğu, âyetlerimizden cidden gafildirler." buy-rulmuş[393], ye´s imanına hiç itibar edilmemiştir. [394]Çünkü, Yüce Allah´ın, kulları hakkındaki Sünneti, böyle cereyan edegelmiştir:(Onlar) gazabımızı gördüklerinde: Allah´ın birliğine inandık, Ona, şerik koştuğu­muz şeyleri inkâr ettik! dediler.Amma, gazabımızı gördükleri vakitki imanları, kendilerine fayda verecek değildi.Allah´ın, kulları hakkında olagelen kanunu, budur.İşte, kâfirler, bu noktada hüsrana düştüler. [395]Yüce Allah; Firavun´un da, hem dünyada, hem âhiretteki durumunu da. şöyle açıklamıştır:"Kendisi de, askerleri de, o yerde (Mısırda), haksız yere büyüklük tasladılar ve hakîkatan, bize döndürülmeyecek/erini sandılar.Bunun üzerine, biz de, hem onları (Firavun ve ileri gelenlerini), hem askerlerini yakalayıverdik te, denizin içine attık.Bak! zalimlerin akıbeti nice oldu?Biz, onları (dünyada, insanları) ateşe davet eden rehberler yaptık.Kıyamet gününde ise (azaplarının defi hususunda) asla yardıma kavuşturulma-yacaklardır.Bununla beraber, bu dünyada, biz onların arkalarına lanet de, taktık.Hele Kıyamet gününde onlar (suratları çirkin/eştirilen) çok menfur (adamlardan­dır. "[396]"Hem o (Firavun), Kıyamet günü de, kavminin önüne düşer.Artık, o, onları, ateşe götürmüştür.Onların vardıkları o yer, ne kötü bir yerdir! [397]Cebrail Aleyhisselâm: "Yaratıklar içinde, iki kişiden, birisi, Âdem´e secde et­mekten kaçındığı zaman, Cinlerden, İblis´den;İkincisi de: Ben, sizin, en yüksek Rabbinizim! dediği zaman, Firavundan nef­ret ettiğim kadar hiç bir kimseden nefret etmemişimdir!" demiştir.[398]Sahih bir Hadîs-i şerifde de, Cebrail Aleyhisselâmın:"Yâ Muhammed! Rahmetin, Firavun´a erişmesinden korkarak, denizin, kara balçı­ğından alıp onun ağzını tıkarken, beni, bir göreydin!" dediği bildirilmiştir.[399]Firavunun Cansız Cesedinin İsrail Oğullarına Gösterilişi:Denizin; Firavun ve ordularının üzerina kapanırken, dalgaların birbirlerine çar­parak çıkarıldıkları dehşetli sesi, İsrail oğulları, işittikleri zaman:"Nedir bu çığlık?" diye sordular. Mûsâ Aleyhisselâm da:"Yüce AHâh, Firavunu ve onun bütün yanında bulunanları suda boğup helak etti!" dedi.İsrail oğulları:"Sen, onun, insanların muhtaç olduğu hiç bir şeye muhtaç olmadığını görme­din mi?!" dediler. [400]Onlar[401], onlardan bazıları, Firavunun, ölüp ölmediğine şüphede idiler. [402]"Firavun, ölmemiştir!" [403]"O, hiç bir zaman, ölmez!" [404]"O, suda boğulmamıştır!" [405]"O, şu anda, bizi, yakalayacak ve öldürecektir!" diyorlardı.Mûsâ Aleyhisselâm, dua edince[406], Yüce Allah, denize, emretti.Deniz, onu, zırh gömleği üzerinde bulunduğu halde, [407] su üzerine kaldırdı!İsrail oğulları, onu, üzerindeki zırh gömleğinden tanıdılar. [408]Denizin, sahile attığı Firavunun cesedi, kızıl bir öküzü andırmakta idi.İsrail oğulları, onu, seyrettiler. [409]Nihayet, onun öldüğüne kanâat getirdiler, [410] ve:"Evet! Yâ Mûsâ! Bu, Firavundur! Gerçekten, denizde boğulmuştur!" dediler.İsrail oğullarının kalblerinden şüphe gidince, deniz, Firavunu, önceden oldu­ğu gibi, yuttu. [411]Mûsâ Aleyhisselâmın İsrail Oğullarını Selâmetle Geçirdiği Ve Firavunla Ordularının İçinde Boğuldukları Deniz:Mûsâ Aleyhisselâmın, İsrail Oğullarını, selâmetle içinden geçirip karaya çıkar­dığı, Firavunla ordularının içinde boğuldukları deniz; Kulzum denizi olup[412] 3. iklimde, 56 derece 30 dakika boylamda; 28 derece 20 dakika enlemde bulunan ve Kızıl Deniz´in Suvays (Süveyş) Körfezi´ni oluşturan kesimi idi.Deniz sahilindeki Kulzum şehri ile Mısır´ın arası, 3 günlüktür. [413]Kulzum: Mısırla Mekke arasında, Tur dağına yakın, eski ve harap bir beldenin ismi olup yerine, Suvays (Süveyş) şehri kurulmuştur.Suvays (Süveyş) denizi de, denilen Kulzum denizine de, giren ve binenlerin çoğunu yuttuğu için, Kulzum ismi verilmiştir. [414]İngiliz Araştırma Ekiplerince Kızıldeniz Sahilinde Toprak Altından Çıkarılıp Lond­ra British Müzesi´nde Teşhir Edilen ve Denizde Boğulan Firavun´a Âid Olması Kuvvetle Muhtemel Bulunan Mumyasız, Hiç Bozulmamış Cesed Hakkında Zafer Dergisi´nin Mayıs 1983 Tarihli 77. Sayısında Yayınlanan Teşhis Yazısı:[415]

bottom of page