top of page

İbrahim Aleyhisselâm
 

İbrahim Aleyhisselâmın Soyu:


İbrahim b.Târah (Âzer), b.Nahor, b.Sarug (Şarug) b.Rau (Ergu), b.Falığ, b.Âbir, b.Şalıh, b.Erfahşed, b.Sâm, b.Nuh Aleyhisselâmdır.[1]


İbrahim Aleyhisselâmın Babası Ve Yurdu:


İbrahim Aleyhisselâmın Babası Târah (Âzer), Harran halkından idi. [2] Onun, Küfe ile Basra arasındaki Kûsâ köyü halkından olduğu da söylenir. [3] Harran; büyük bir şehir olup Mudar´ın kasabası idi. Reha ile araları bir günlük, Rakka ile araları iki günlüktür. Musul-Şam ve Rum yolu üzerindedir.

Harran´ı, ilk önce kuran, İbrahim Aleyhisselâmın kardeşi Haran olduğu için, oraya Harran adı verilmiştir.

Tufandan sonra yer yüzünde ilk kurulan şehirdir. [4]

Kûsâ: Babil toprağındaki Irak köylerindendir ve Fırattan, Irak´a akıtılan ilk ır­mağın da, adıdır. [5]

İbrahim Aleyhisselâmın Babası Târah (Âzer), Kral Nemrud´un putlarının Bakı­cısı ve İdarecisi idi.

Harranda, kıtlıkla karşılaşınca, evini[6] Nemrud´un oturduğu[7] Kûsâ´ya nakl etmişti. [8]


İbrahim Aleyhisselâmın Annesi:



İbrahim Aleyhisselâmın annesi ise Erfahşed b.Sâm, b.Nuh oğullarından Kern-ba b. Kûsâ´nın kızı Nuna veya Efrayim b.Ergu, b.Falığ, b.Âbir, b.Şalıh, b.Erfahşed, b.Sâm, b.Nuh´un kızı Ebyuna idi. [9]


İbrahim Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:


İbrahim Aleyhisselâm: orta boylu, ak benizli, elâ gözlü[10], ak saçlı, güzel ve güler yüzlü, açık alınlı, uzunca yanaklı ak sakallı idi. [11]

Ayak izlerine varıncaya kadar[12] şekil ve şemailce Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm, insanların, en çok benzeyeni idi. [13]



Kral Nemrud Ve Marifetleri:


Nemrud; ilk defa, kötü yol açan[14], İlk defa, başına tac giyen. [15]

İlk defa, yıldızların durumunu ortaya koyan ve onlar hakkında nazariyeler ku­ran ve ameliyeler yapan[16].

(Kabil´den sonra) ilk defa, ateşe tapan kimse idi.

Yerden bir ateşin çıktığını görünce, varıp önünde yere kapanmış ve üzerine bir bina çattırarak ona bir bakıcı da, tayin etmişti. [17]

İnsanları, kendisine tapmağa, ilk defa davet eden de, o idi. [18]


Halkın Sema İlimleri İle Uğraşmaları:


Nemrud´un zamanında, insanlar da, yıldızlara âid bilgilerle uğraşırlar; güneşin, ay´ın tutulacağı tarihi hesaplarlar, yıldızları ve mevkilerini belirlerler[19], yıldızlar, ve feleklere âid yaptıkları âletlerle onlardan bir takım hükümler çıkarırlardı. [20]


Nemrud´un Rü´yâsı Ve Korkunç Tedbirlere Başvurması:



Rivayete göre: Nemrud; o sıralarda, rü´yâsında[21], bir yıldızın doğduğunu gör­müştü ki, yıldızın parlaklığı, ay´ın aydınlığını, güneşin ziyasını bastırıyordu!

Nemrud, bundan, son derecede korktu.

Sihirbazları, Kâhinleri ve Kaifleri (iz ve yüz çizgilerinden anlayanları) davet edip bunun, sırrını sordu.[22]

Onlar da:

"Ülkende şu yılda bir çocuk doğacak, halkın Dinini değiştirecek[23], senin ölü­mün, saltanatının zevali, onun elile olacaktır!" dediler.[24]

O sırada Nemrud, Küfe Babil´inde oturmakta idi.

Oturduğu köyden ayrılıp başka bir köye taşındı.

Oradan, bütün erkekleri, çıkarttı. Orada, yalnız kadınları, bıraktı.[25]

Her on erkeğin üzerine, güvenilir bir Murakıb tâyin etti.[26]

Doğan erkek çocukların hepsinin öldürülmesini emretti. [27]

Bunun üzerine doğan bütün erkek çocuklar, öldürüldü!

Nemrud´un, o şehirde önemli bir işi çıktı.

Nemrud, İbrahim Aleyhisselâmın babası Âzer´den başkasına güvenmediği için, onu, çağırdı. [28]

"Ben, sana, bir işimi havale etmek istiyorum.

Seni, oraya, ancak, sana olan güvencimden dolayı, gönderiyorum.

Ailenin yanına varmamak, kendisile münâsebette bulunmamak üzre and ve­riyorum! [29]

Bak! Eşinle, sakın münâsebette bulunayım deme, hâ!" dedi´[30]

Âzer:

"Ben, bu hususta Dinimden fedâkârlık yapmakta çok cimriyimdir." dedi. [31]

Bunun üzerine, Nemrud, ona, yapacağı işi, havale etti.

Âzer, şehre girip Nemrud´un işini hallettikten sonra, kendi kendine "Ailemin yanına bir varsam da, ne yapıyorlar bir baksam?" dedi. [32]

Ailesinin yanına varınca, sözünde duramadı.

Bunun üzerine, ailesini, Küfe ile Basra arasında Evr diye anılan bir köye kaçı­rarak orada bir bodruma yerleştirdi.

Kendisinin, yiyeceğini, içeceğini ve şâir ihtiyaçlarını sağladı.

Aradan, uzun bir müddet geçip te, bir şey zuhur etmeyince, Nemrud:

"Demek, bu, yalancı sihirbazların sözü imiş!

Yurdlarınıza dönünüz artık!" dedi. Erkekler de yurtlarına döndüler. [33]

İbn.İshak´a göre de:

İbrahim Aleyhisselâmın doğma zamanı yaklaşınca, Müneccimler, Nemrud´a:

"Senin, şu köyünde, şu yılın, şu ayında İbrahim adında bir çocuk doğacak! [34] Senin Dinini yerecek, topluluğunu dağıtacak. [35] Halkı, dininizden ayıracak ve putlarınızı, kıracaktır!" dediler.

Nemrud, bildirilen zaman gelince, adamlar göndererek köydeki her gebe ka­dını getirtti ve göz altında tuttu.

Ancak, İbrahim Aleyhisselâmın annesi, pek genç olup gebeliği bilinemediğin­den, gözaltına alınmadı.

Nemrud, Müneccimlerin bildirdiği yılın belli ayında[36] doğan erkek çocukların hepsini öldürttü. [37]



İbrahim Aleyhisselâmın Doğuşu Ve Mağarada Büyüyüşü:


İbrahim Aleyhisselâmın annesi; doğum yapma zamanı gelince, geceleyin evin­den çıkarak yakınlarında bulunan bir mağaraya gitti. İbrahim Aleyhisselâmı, ora­da doğurdu. [38]

İbn.Asâkir´e göre: İbrahim Aleyhisselâm; Irak toprağında Babil´in Kûsâ köyün­de hâlen kendisine nisbet edilen Makam´da doğmuştur. [39]

Annesi; yeni doğan bir çocuk için, ne yapmak lazımsa, hepsini yaptıktan, sa­rıp sarmaladıktan sonra, mağaranın kapısını kapatarak evine döndü.

Zaman zaman, mağaraya uğruyor, oğlunun, sağ ve baş parmağını emip dur­duğunu görüyordu.

Âzer, gebeliğini ne yaptığını sorduğu zaman, Nuna: "Bir oğlan doğurmuştum. Öldü!" dedi. Âzer, onu doğruladı ve sustu. [40]

İbrahim Aleyhisselâm, İsâ Aleyhisselâmın miladından -yaklaşık olarak- iki bin yıl önce doğmuştur. [41]

İbrahim Aleyhisselâm; mağarada, bir günde, bir haftalık gibi, bir haftada, bir aylık gibi, bir ayda, bir yıllık gibi hızlı büyüyordu.

Mağarada, ancak, on beş ay kaldı.

Âzer; oğlunun, mağarada gizlice nasıl doğurulduğunu, büyütüldüğünü, öğre­nince, son derecede sevindi. [42]

Nemrud, bütün olan bitenleri unutmuştu. İbrahim Aleyhisselâm da büyümüştü. [43]

Kendisi, anne ve babasından başka, yaratıklardan, henüz hiç birini gör-memişti. [44]



İbrahim Aleyhisselâmın Anne Ve Babasına İlk Soruları:


İbrahim Aleyhisselâm, mağarada, annesine:

"Benim Rabb´im, kimdir?" diye sordu.

Annesi Nuna:

"Ben´im!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Senin Rabb´ın, kimdir?" diye sordu.

Annesi:

"Babandır!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Babamın Rabb´i, kimdir?" diye sordu.

Annesi

"Nemrud´dur!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Nemrud´un, Rabb´i, kimdir?" diye sordu.

Annesi:

"Sus!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm, sustu.

Nuna hatun, kocasının yanına dönüp:

"Gördün mü? Halkın, dinini değiştireceği söylenen çocuk, işte, senin oğlun­dur!" dedi, İbrahim Aleyhisselâmın söylediklerini, Âzer´e haber verdi. [45]

Âzer, İbrahim Aleyhisselâmın yanına gidince, ona da: "Ey Babacığım! Benim Rabb´im, kimdir?" diye sordu. Âzer:

"Annen´dir!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Annemin Rabb´i, kimdir?" diye sordu.

Âzer:

"Ben´im!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Senin Rabb´in, kimdir?" diye sordu.

Âzer:

"Nemrud´dur!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Nemrud´un Rabb´i, kimdir?" diye sordu.

Âzer, ona bir tokat vurup "Sus!" dedi. [46]



İbrahim Aleyhisselâmın Mağaradan Çıkarılışı:


İbrahim Aleyhisselâmın babası Târah (Âzer), arkadaşlarına:

"Benim bir oğlum vardır ki, onu, Kralın, öldürme emrine rağmen, saklamıştım.

Kendisini, saklı bulunduğu yerden çıkarıp getirmemi, korkulu ve sakıncalı bu­lur musunuz?" diye sordu.

Arkadaşları "Hayır! git, getir!" dediler.

Âzer, gidip İbrahim Aleyhisselâmı, yerin altındaki mağaradan, bodrumdan dı­şarı çıkardı.[47]



İbrahim Aleyhisselâmın Görüp Şaşırdığı Hayvanlar Hakkındaki Soruları:


İbrahim Aleyhisselâm, mağaradan çıkınca, yer yüzünde gezen, dolaşan hay­vanlara, yaratıklara bakıyor, bakıyor da, deve hakkında:

"Bu, nedir?" diye soruyor,

Babası da, onun, deve olduğunu haber veriyor:

"Bu, devedir!" diyordu.

İbrahim Aleyhisselâm, ineği görünce, soruyor,

Babası: "İnek´tir!" diyordu.

İbrahim Aleyhisselâm, atı, görünce, soruyor,

Babası: "At´tır!" diyordu.

İbrahim Aleyhisselâm, koyunu, görünce, soruyor,

Babası "Koyundur!" diyordu.[48]



İbrahim Aleyhisselâmın İrşad Olunuşu Ve Rabb´ini Buluşu:



İbrahim Aleyhisselâm; yer yüzünde gezip dolaşan hayvanları görünce, kendi kendine:

"Her halde, şu yaratıkların, bir Rabb´i, olması, gerekir!" dedi. İbrahim Aleyhisselâmın mağaradan çıkışı, güneşin batışından sonra idi.

İbrahim Aleyhisselâm, başını, göklere doğru kaldırıp baktığı zaman, bir yıldız görmüştü ki, o, Müşteri yıldızı idi. [49]

Yüce Allah, İbrahim Aleyhisselâmın, Yıldızı, Ay´ı, Güneşi görüşünü ve Hakka erişini Kur´ân-ı Keriminde şöyle açıklar:

"Biz, İbrahim´e (Gerçeği nasıl gösterdi isek, istidlalde bulunması ve) kesin il­me erenlerden olması için, göklerin ve yerin büyük mülkünü de, öylece, gösteri-yorduk.

İşte, o, üstünü gece bürüyüp örtünce, bir yıldız görmüş:

Rabb´im, budur? demişti.

Yıldız, sönüp gidince;

Ben, böyle sönüp batanları, sevmem! dedi.

Sonra, Ay´ı, doğar halde görünce:

Rabb´im, budur! dedi.

Fakat, o da, batıp gidince;

And olsun ki: eğer, Rabb´im, bana, hidayet etmemiş olsaydı, muhakkak, ben de, hakdan sapanlar güruhundan olurdum! dedi.

Sonra, güneşi, doğar halde görünce de:

"Rabb´im, budur! Bu, hepsinden daha büyük!" dedi.

O da, batınca:

Ey kavmim! Ben, sizin, Allâha şerik koşageldiğinizden kesin olarak uzağımdır.

Hiç kuşkusuz, ben, bir muvahhid olarak yüzümü, O gökleri ve yeri yaratmış bu­lunan Allâha yönelttim. Ben, müşriklerden değilimdir! dedi. [50]

Rabb´i, ona: "Müslüman ol! dediği zaman, o: âlemlerin Rabb´ına teslim oldum!" dedi. [51]



İbrahim Aleyhisselâmın Halkı Uyarmağa Başlaması:


İbrahim Aleyhisselâm, kavminin putlara tapışına şaşıyor ve onlara: "Elinizle yonttuğunuz şeylere ne diye tapıyorsunuz?!" diyordu.

Kavmi de:

"Bunu, bize, senin baban öğretti!" diyorlardı.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Muhakkak ki, benim babam da, yolunu, sapıtan kimselerdendir!" diyordu. [52]



Âzer´in İbrahim Aleyhisselâma Kardeşleriyle Birlikte Put Sattırışı:


İbrahim Aleyhisselâmın babası Târah (Âzer), kavminin taptıkları putları yapar, götürüp satması için, öteki oğulları ile birlikte İbrahim Aleyhisselâm´a da, verir´[53]:

"Bu putlardan, büyüğünü şu fiata, küçüğünü, şu fiata sat!" derdi.

İbrahim Aleyhisselâm da, onları, babasından alınca, ayaklarından bir iple sıkı­ca bağlar, arkasından çeker götürür[54]

. "Ne zarar, ne de, yarar veremeyen bu putları, alan var mı?" diyerek seslenir, hiç bir kimse, kendisinden put satın almazdı.

İbrahim Aleyhisselâm, putları satamayınca, bir ırmağın kıyısına götürüp başla­rını, suya sokar -kavminin putlara düşkünlüğüyle alay etmek için- "İçiniz!" der, hiç satmadan, onları, eve geri getirirdi. [55]

Kardeşleri ise, götürdüklerinin hepsini satmış olarak eve dönerlerdi. [56] İbrahim Aleyhisselâm, kumaş ve elbise ticaretiyle uğraşmış. [57] Hicretten sonra da çiftçilik yapmıştır.[58]



Âzer´in İbrahim Aleyhisselâmı Nemrud´a Götürüşü:



İbrahim Aleyhisselâm:

"Allah´dan başka ilâh yoktur. O, benim Rabb´imdir! O, her şeyin Rabb´idir!" dedikçe, annesi ve babası, Nemrud´dan, korkarak ağlarlar, İbrahim Aleyhisselâ-mı, uyarmağa çalışırlardı.

İbrahim Aleyhisselâm ise:

"Benim hakkımda, Nemrud´dan hiç korkmayınız.

Beni, küçüklüğümde koruyan, büyüklüğümde de, korur!" derdi.

Fakat, Âzer, kendisini, birisinin, Nemrud´a ihbar edeceğinden korkarak Nem-rud´a gidip:

"Ey kral! Senin, doğmasından sakındırdığın çocuk, benim oğlumdur.

Kendisi, evimden başka bir yerde doğmuş, yanıma gelinceye kadar, ondan ha­berim olmamıştır.

Şimdi, onu, sana haber veriyorum.

Kendisi hakkında, istediğini, yap! Sonra, beni, kınama!" dedi.

Nemrud "Onu, bana getir!" dedi.

Âzer, İbrahim Aleyhisselamı, annesinin yanından alıp Nemrud´a götürdü.

Nemrud, Meclisini süslemiş, askerlerini, sıra sıra dizdirmişti.

İbrahim Aleyhisselâm, sağına, soluna bakıp:

"Ey kavim! Siz, neye tapıyorsunuz?" diye sordu.

Nemrud:

"Ey İbrahim! Sen, üzerinde bulunduğum dinime gir ki, seni, ben yaratmışım-dır ve rızkınım da, ben veriyorum!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Ey Nemrud! Sen, yalan söylüyorsun!

O, Rab ki, beni, yaratan, bana, doğru yolu gösteren O´dur!

Bana, yediren, içiren de, O´dur!" deyince, Nemrud da, halk da, tutula kaldılar!

Bunun üzerine Nemrud, Âzer´e dönüp:

"Ey Âzer! Bu oğlun, daha küçüktür.

Ne söylediğini, benim kadr´ü kıymetimi, mülk´ü saltanatımın ululuğunu, bilmiyor.

Sen, onu, hemen al, götür. Kendisini, azabımın şiddetiyle korkut! Ola ki, üze­rinde saplanıp kaldığı şeyden döner!" dedi.´[59]



İbrahim Aleyhisselâmın Peygamber Oluşu:


Yüce Allah, İbrahim Aleyhisselâma, Cebrail Aleyhisselamı gönderip Dinini öğ-retti[60] ve kendisini, kavmine, Peygamber olarak gönderdi. [61]

Bunun üzerine, İbrahim Aleyhisselâmın, babası ve kavmiyle aralarında geçenler, Kur´ân-ı kerimde şöyle açıklanır:

"Vaktâ ki, İbrahim, babasına:

Ey babam! İşitmez, görmez, sana, hiç bir yararı olmaz şeylere ne diye taparsın?!

Ey babam! Bana, muhakkak ki, sana gelmeyen bir ilim gelmiştir.

O halde, bana uy da, seni, ben, dümdüz bir yola çıkarayım.

Ey babam! Şeytana tapma!

Çünkü, şeytan, hakkıyle esirgeyen Allâha çok âsi olmuştur.

Ey babam! Gerçekten korkuyorum ki: Çok esirgeyen Allah´dan sana, bir azab gelip çatar da, şeytana yâr olmuş olursun! dedi.

Babası:

Ey İbrahim! Sen, benim tanrılarımdan yüz mü çeviricisin?!

And olsun ki: vaz geçmezsen, seni, muhakkak, taşlarım!

Sen, uzun bir müddet benden ayrıl!" dedi.

İbrahim ise;

Üstüne selâmet! Ben, senin için, Rabb´imden mağfiret dileyeceğim.

Çünkü, O, bana çok lütufkârdır.

Sizi ve Allâh´dan başka taptıklarınızı bırakıp çekiliyorum.

Rabb´ime, dua ediyorum.

Umulur ki: Rabb´ime duada, sizin gibi bedbaht olmam! dedi. [62]

İbrahim´in, babası için mağfiret dilemesi, ancak, ona olan bir va´d´den dolayı idi.

Yoksa, onun, Allah´ın bir düşmanı olduğu, kendisince belli olunca, o, ondan uzaklaştı.

İbrahim, gerçekten, çok çok tazarru ve niyaz edici, pek yumuşak huylu ve sa­bırlı idi. [63]

O zaman, o, babasına ve kavmine: Sizin tapmakta olduğunuz bu timsallar, nedir?" diye sordu. Onlar:

"Biz, Atalarımızı, bunların tapıcıları olarak bulduk!" dediler. İbrahim:

"And olsun ki: siz de, Atalarınız da, apaçık bir sapıklık içindesinizdir!" dedi. Onlar:

"Sen, bize gerçeği mi getirdin? Yoksa, sen, şakacılardan mısın?" dediler. İbrahim:

"Hayır! Sizin Rabb´iniz, hem göklerin, hem yerin Rabb´idir ki, bütün bunları, O, yaratmıştır ve ben de, buna yakîn hâsıl edenlerdenim!" dedi. [64]

"Hani, o, babasına ve kavmine: "Siz, neye tapıyorsunuz?" demişti.

"Putlara, tapıyoruz! Onun için, bütün gün, onlara vakf-ı hizmet etmekte sabit ve dâimiz!" dediler. İbrahim:

"Siz, çağırdığınız vakit, onlar, sizi duyuyorlar mı?

Yahud (taparsanız) size bir yarar veya (tapmazsanız) bir zarar yapıyorlar mı?" diye sordu.

"Hayır! Biz, babalarımızı, böyle bulduk. (Onlar da, böyle yapıyorlardı) dediler. İbrahim:

"Şimdi, gördünüz mü? Gerek sizin, gerek daha önceki babalarımızın neye tap­makta olduklarınızı?!

işte, onlar, benim, muhakkak düşmanımdır. Fakat, âlemlerin Rabb´ı, böyle değildir. O Rab ki, beni yaratan, bana, doğru yolu gösteren O´dur. Bana, yediren, içiren, O´dur.

Hastalandığım zaman, şifâ veren, hastalığımı geçiren, O´dur. Beni, öldürecek, sonra, diriltecek olan, O´dur. Ceza gününde kusurlarımı yarlıgayacağını umduğum da, O´dur. Rabb´im! Bana, bir hüküm ihsan et ve beni, Sâlihler zümresine kat! Benden sonrakiler içinde, benim için, bir lisân-ı sıdk (güzel bir anış) ver. Beni, Naîm Cennetinin vârislerinden (onda temelli kalacaklardan) kıl! Babamı da, yarlığa! Çünki, o, sapkınlardandır.

Kulların, kabirlerinden kaldırılacakları gün, beni, rüsvay etme! O gün ki, ne mal yarar verir, ne de, oğullar! Meğer ki, Allah ´a (küfür ve nifaktan) temamen salim, hâlis bir kalb ile gelenler ola.

O günde ki, Cennet, takva sahiplerine (Allâhın buyruklarını yerine getiren, ya­saklarından sakınanlara) yaklaştırılmıştır.

Cehennem de, azgınlara açılıp gösterilmiştir ve onlara:

Allâhı bırakıp ta, taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı?!

Yahud kendi başlarına yardımları dokunuyor mu?! denilmiştir.

Artık, onlar da, o azgınlar da, İblis orduları da, yüzleri koyun top yekûn Cehen­nemin içine atılmışlardır.

Orada, birbirleriyle çekişecekler:

Allah´a and olsun ki, gerçekten, biz, apaçık bir sapkınlık içinde idik.

Çünkü, sizi, âlemlerin Rabb´i ile bir tutuyorduk.

Bizi, o mücrimlerden başkası saptırmadı.

Artık, bizim için, ne şefâatcılardan bir kimse, ne de, candan bir dost var!

Bizim için, gerçekten bir geri dönüş olsaydı da, biz de, Mü´minlerden olsaydık!" diyeceklerdir. [65]



İbrahim Aleyhisselâmın Puthanedeki Putları Kırması:


İbrahim Aleyhisselâmın, putlara karşı tutum ve davranışı, kavmi arasında ya­yılmış, fakat, bu hususta Nemrud´a hiç bir haber ulaşmamıştı.

İbrahim Aleyhisselâm, kavmini, tapmakta oldukları şeyleri bırakıp Yüce Allah´a ibadete davet ettiği zaman, kavmi, ona:

"Sen, kime ibadet ediyorsun?" diye sordular.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Rabbül´âlemîn´e!" dedi

"Nemrud´a tapsana?" dediler.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Hayır! Ben, beni yaratmış olan´a ibadet ederim." dedi.

Artık, İbrahim Aleyhisselâmın işi, iyice açığa çıkmış, Nemrud´a da, ulaştırılmış bulunuyordu. [66]

İbrahim Aleyhisselâmın babası Âzer ise, oğlunu, putperestliğe çevirmek için bir tedbir düşündü:

"Ey İbrahim! Bizim bir Bayram günümüz vardır ki, o gün, sen, bizimle birlikte bayram yerine gidersen, her halde, dinimiz, senin de, hoşuna gider." dedi.

Bayram günü olunca, İbrahim Aleyhisselâm, onlarla birlikte yola çıktı.

Yolun bir kısmında, kendisini, yere attı ve "Ben, hastayım, Vebâ´ya tutuldum!" der demez, kendisi, yere serilmiş bir halde iken, halk, onun ayaklarını çiğneye çiğneye kaçıştılar!

İbrahim Aleyhisselâm, zaiflikleri sebebile halkın en geride kalanlarına seslendi[67]:

"Allâha yemin ederim ki: siz, arkanızı dönüp gittikten sonra, ben, putlarınıza, muhakkak, bir tuzak kuracağım!" dedi. [68]

Geride kalanlar, İbrahim Aleyhisselâmın söylediğini, işittiler.

Bundan sonra, İbrahim Aleyhisselâm, dönüp putların bulunduğu binaya geldi.

Puthane; büyük bir binanın içinde idi.

Puthanenin kapısının karşısında büyük bir put vardı. [69] ki, altundan yapılmıştı.

Bu putun iki gözünün içine de, geceleyin parıldayan iki pırlanta yerleşti­rilmişti. [70]

Onun yanında da, birbirinden küçük, yan yana sıralanmış, dizilmiş, puthane-nin kapısına kadar uzanan putlar vardı.

Putperestler; Bayram yerine gitmeden, yemekler yapıp putların önlerine koy­muşlar "Dönüşümüzde, putlarımızın bereketlendirecekleri bu yemeklerimizi, ye­riz!" demişlerdi.

İbrahim Aleyhisselâm, putlara ve önlerindeki yemeklere baktı[71].

"Ne diye yemek yemiyorsunuz?!

Size, ne oluyor da, hiç konuşmuyorsunuz?!" dedi. [72]

Eline, bir balta geçirdi. Bütün putları, böğürlerinden vurup yardı. [73]

Her birine vururken:

"Kendini, korusana?" diyordu. [74]

Putları, parça parça etti.

Yalnız, onların en büyüğünü bıraktı, belki, ona başvururlar diye! [75]

Baltayı da, en büyük putun boynuna astıktan sonra puthaneden çıkıp gitti.

Putperestler, teberrük için bıraktıkları yemekleri almağa geldiler ve putlarına baktılar. [76]

"Bunu, dediler, bizim tanrılarımıza kim yaptı? Her halde, o, zâlimlerden biridir! [77]

İşittik ki, İbrahim diye anılan bir genç, bunları, diline dolay ip duruyordu.

Onları, yeriyor, ayıplıyor, onlarla alay ediyordu.

Biz, ondan başka, hiç kimsenin, böyle söylediğini işitmedik.

Sanıyoruz ki: bu işleri yapan da, odur!" dediler. [78]

Derken, kavmi, koşarak onun yanına geldiler.

İbrahim, onlara:

"Siz, kendi elinizle yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?!

Halbuki, sizi de, elinizle yapageldiğiniz şeyleri de, Allah, yaratmıştır." dedi. [79]

Hâdisenin haberi, Nemrud´a ulaştırıldı. [80]

Nemrud ile kavmin Eşrafı, İbrahim Aleyhisselâmı, delilsiz olarak cezalandırmayı, uygun görmediler. Suçunu, kendisine itiraf ettirmek istediler. [81]

"O halde, onu, insanların gözleri önüne getiriniz.

Olur ki, onlar da, kendisinin aleyhinde şâhidlik ederler!" dediler. [82]

İbrahim Aleyhisselâm, getirildikten sonra, halk, kralları Nemrud´un huzurunda toplandılar. [83]

"Ey İbrahim! Sen mi, tanrılarımıza bu işi yaptın?" dediler. İbrahim:

"Belki, onların şu büyüğü yapmıştır! Eğer, konuşurlarsa, onlara sorunuz[84]

Bu putların en büyüğü, sizin, kendisiyle birlikte şu küçük putlara da, tapmanı­za kızarak onları, kırmıştır!" deyince, biraz insafa gelir gibi oldular. [85]

Sonra, yine, eski kafalarına döndürüldüler de:

"And olsun ki: bunların, söz söylemeyeceğini, sen de, bilirsin!" dediler.

İbrahim:

"Öyle ise, Allâhı bırakıp ta, size hiç bir şeyle ne yarar, ne de zarar yapamaya­cak olan şu putlara hâlâ tapacak mısınız?!

Yuf size ve Allâhı bırakıp tapmakta olduklarınıza! Siz daha akıllanmayacak mısınız?" dedi. [86]

Bunun üzerine, kavmi, Yüce Allah hakkında, İbrahim Aleyhisselâm ile tartışıp, tanrılarının daha hayırlı olduğunu iddia etti. [87]

"Ona, hüccet getirmeğe kalkıştı. İbrahim de:

"Allah, beni, doğru yola iletmişken, siz, Onun hakkında benimle hâlâ çekişiyor musunuz?

Ben, ona şerik koştuğunuz şeylerden hiç bir zaman, korkmam! Meğer ki, Rabb´im, hakkında bir şey (bir felâket) dilemiş bulunsun. Rabb´imin ilmi, her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?!

Hem, Allâhın, size, haklarında hiç bir delil ve burhan indirmediği şeyleri, siz, Ona şerik koşmanızdan korkmazken, ben, şerik koştuğunuz o şeylerden nasıl korkarım?!

Şimdi, biliyorsanız, söyleyiniz: iki zümreden, hangisi, korkudan emîn olmaya daha ayıktır?

İman edenler, bununla beraber, imanlarını, haksızlıkla ve şirkle bulaştırmayan-´ar, işte, ancak, onlardır ki, korkudan emîn olmak hakkı, elbette kendilerinindir.

Onlar, doğru yolu bulmuş kimselerdir! "[88] diyerek, Yüce Allâhın korkulmağa ve ibadet edilmeğe, tapındıkları şeylerden daha lâyık olduğunu bilsinler diye on­lara ibretli temsiller getiriyordu. [89]

Nemrud, İbrahim Aleyhiselâmı, huzuruna çağırıp

"Senin, şu ibadet etmekte olduğun ve halkı da, ona, ibadete davet ettiğin, baş­kalarına karşı, kudretinin ululuğundan ve üstünlüğünden söz ettiğin İlâhını gör­dün mü? Nasıldır o?" diye sordu. [90]

ibrahim:

"Benim Rabb´ım, hem diriltir, hem öldürür!" deyince, Nemrud: "Ben de, diriltirim, öldürürüm!" dedi. (Bakara: 258) İbrahim Aleyhisselâm, ona: "Sen, nasıl diriltir ve öldürürsün?" diye sordu. Nemrud:

"Tutup ölümüne hükmettiğim iki adamdan birini, öldürürüm, onu, öldürmüş olurum.

Diğerini ise, affedip sağ bırakırım. Onu da, diriltmiş olurum!" dedi. [91] İbrahim:

"Allah, güneşi, doğudan getiriyor. Haydi, sen, onu, batıdan getir bakayım?" deyince, kâfir (Nemrud), şaşırıp, tutulup kaldı.

Allah, zâlimler güruhunu, muvaffak kılmaz. [92]

Bunun üzerine, Nemrud, İbrahim Aleyhisselâmı, zindanda yedi yıl hapsetti. [93]

Bundan sonra, Nemrud ile kavmi, İbrahim Aleyhisselâmın öldürülmesi üzerin­de söz birliği ettiler. [94]

"Onun için bir bina çatınız da, alevli ateşin içine atınız onu! [95]

Onu, yakınız! Bu suretle, tanrılarınıza, yardım ediniz, eğer bir iş yapanlarsanız!" dediler.[96]

Nemrud´a "Onu, ateşte yakınız!" diye tavsiyede bulunan adam, Fars Bedevi­lerinden Kürt Heyzen idi.

Yüce Allah, onu, yere yutturdu da, kendisi, Kıyamete kadar, kımıldadıkça, ye­re batıp duracaktır![97]

Nemrud, İbrahim Aleyhisselâm için, her çeşit odun toplanmasını emretti. Odunların, en sert ve dayanıklı cinslerinden odun toplandı. Hattâ, İbrahim Aleyhisselâmın köyünden, hasta bir kadın:

"Tanrı, beni, hastalıktan kurtarırsa, İbrahim için, odun toplayayım!" diyerek adak adamıştı. [98]

Nemrud, İbrahim Aleyhisselâm için, toplattığı çakıl taşlar ile de geniş bir ateş çukuru, tandır yaptırdı[99] Ateş ocağı, Guta kariyesinde idi ve ocağa, üç ay odun toplanıp yığılmıştı, [100]

Ocağın içine yığılan odunları, her taraftan tutuşturdular.

Ateş, o kadar alevlenmişti ki, uçan kuşlar, oradan geçecek olsalar, hararetin şiddetinden, yanıp kavruluyorlardı![101]

Ateşin sıcaklığı ve dumanı, Guta halkını, neredeyse, helak edecekti!

Hararetin şiddetinden, bazıları, yer altındaki bodrumlara sığınmak zorunda kal­mışlardı.[102]

İbrahim Aleyhisselâmı, ateşe atmak için, yüksek bir binanın üzerine çıkardılar. Ellerini, ayaklarını, sımsıkı bağladılar. [103]

Binanın üzerine de bir Mancınık kurdular.[104] İbrahim Aleyhisselâmı, Mancınığın kefesine koydular. [105]

Mancınığı yapan, ve kuran, Kürd Heyzen olup kendisi, Mancınık yapanların il­ki İdi.[106]

İbrahim Aleyhisselâm, bağlanırken, Yüce Allah´a:

"Senden başka ilâh yoktur!

Sen, her noksandan münezzeh ve mukaddessin.

Âlemlerin Rabb´isin!

Hamd, Sana mahsustur. Mülk, Senindir. Senin şerîkin yoktur!" dedi. [107]

Mancınıkla havaya atıldığı sırada[108] Cebrail Aleyhisselâm:

"Ey İbrahim Bir hacetin var mı?" diye sordu. [109]

İbrahim Aleyhisselâm:

"Sana ise, hayır!" dedi. [110]

Cebrail Aleyhisselâm:

"Öyle ise, hacetini, Rabb´inden dile!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"O´nun; hâlimi, dileğimi, bilmesi, bana yeter!" dedi. [111] ve başını, göğe kaldırıp:

"Ey Allâhım! Sen, göklerde Tek´sin! [112] Yerde de, Tek´sin! [113]

Ben de, yerde bir tek´im! [114] Yerde, benden başka, Sana ibâdet edecek kim­se yoktur. [115]

Allah, bana yeter! [116]Ne güzel Vekildir O!" dedi. [117]



Ateşin İbrahim Aleyhisselâma Serinlik Ve Selâmetlik Oluşu:


Ateşin içine atıldığı zaman, İbrahim Aleyhisselâmın, Yüce Allâha tevekkülü, en yüksek derecede idi.[118] Tevhid´i, Vesîlesiz, Aracısız sırf, katkısız Tevhiddi. [119]

O zaman, Yüce Allah tarafından:

"Ey ateş! İbrahim´e karşı, serinlik ve selâmettik ol!" buyuruldu.[120] Ateş, Yüce Allâhın buyurduğu gibi, oldu. [121]

Ateşten, sıcaklık ve yakıcı tabiatı giderilip ateş, bir ışık haline getirildi. [122] Ateş, ancak, İbrahim Aleyhisselâmın bağlandığı ipleri yaktı. [123]

İbrahim Aleyhisselâm, ateşin içinde yedi gün kaldı. [124] Kendisinin, ateşte kırk veya elli gün kaldığı da, rivayet edilir. [125]

İbrahim Aleyhisselâmın babası Âzer, oğlunun, ateşe atılışından yedi gün son­ra, Nemrud´a gidip:

"İbrahim´in kemikleri hakkında bana izin ver de, onları, gömeyim!" demişti. [126]


İbrahim Aleyhisselâmın Ateş İçinde Annesiyle Görüşmesi:


İbrahim Aleyhisselâmın annesi Nuna, oğluna bakıp ateşin onu yakmadığını görünce:

"Ey yavrucuğum! Ben, senin yanına gelmek istiyorum. Allah´a dua et de, çev­rendeki ateşin hararetinden, beni, korusun!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Olur!" dedi.

Nuna, oğlunun yanına kadar geldi.

Ateşin hararetinden, hiç bir şey, ona, dokunmadı.

Nuna, gelince, İbrahim Aleyhisselâmı kucaklayıp öptükten sonra geri döndü. [127]



İbrahim Aleyhisselâmın Ateşin İçinden Çıkıp Nemrud´la Konuşmaları:

Nemrud; ateşin, İbrahim Aleyhisselâmı, yakıp kül haline getirdiğini, sanıyor, ve bundan, hiç şüphe etmiyordu. [128]

Hayvanına binerek ateşin yanından geçti.

İbrahim Aleyhisselâmı yakmak için toplanmış, yığılmış odunlar, hâlâ yanıp du­ruyordu.

Nemrud, bakınca, İbrahim Aleyhisselâmın, ateşin içinde oturduğunu, yanında da, kendisine benzeyen birisinin bulunduğunu, gördü ve hemen geri döndü. Kavmine:

"Ben, İbrahimi, ateşin içinde diri bir halde gördüm?!? Bu hususta, şüphe içindeyim.

Siz, benim için, hemen, yüksek bir bina çatınız da, onun üzerinden, ateşin içi­ne bakıp İbrahimin durumunu tesbit edeyim" dedi.

Hemen, yüksek bir bina çattılar. [129]

Nemrud; binanın üzerine çıkıp ateşin içine baktığı zaman, İbrahim Aleyhisselâm´ın, ateşin içinde oturduğunu, yanında da, kendisine benzeyen birisinin bu--nduğunu gördü ve:

´Ey İbrahim! Gördüm ki: senin İlâh´ın, pek büyükmüş ve kendisinin kudret ve zzeti de, aramıza gerilip seni zarardan koruyacak dereceye varmış! [130]

Ey İbrahim! Ne güzel Rab´dir senin Rabb´in!" diyerek seslendi. [131] Sonra da: ´Ey İbrahim! Ateşin içinden çıkmağa da, gücün yeter mi?" diye sordu.

ibrahim Aleyhisselâm: "Evet!" dedi.

Nemrud:

Ateş içinde kalmanın, sana zarar verebileceğinden korkmaz mısın?" diye

sordu.

ibrahim Aleyhisselâm:

´Hayır!" dedi.

Nemrud:

"Öyle ise, kalk ve ateşin içinden çık!" dedi.

ibrahim Aleyhisselâm, kalkıp ateşin içinden, yürüyerek dışarı çıktı. Nemrud´-jn yanına doğru vardı.

Nemrud:

"Ey İbrahim! Senin yanında, senin gibi bir adamın oturduğunu gördüm, Kimdi o?" diye sordu.

ibrahim Aleyhisselâm:

"O, gölgeler Meleği idi. Rabb´ım, onu, bana, yanımda bulunsun ve ateşin için­de, benimle görüşüp konuşsun; ateşi, bana serinlik ve selâmetlik yapsın diye gön­dermişti!" dedi.

Nemrud:

"Ey İbrahim! Ben, senin İlâhına kurban takdim edeceğim.

Fakat, bunu, kendisine ibadet ve birliğini itiraf maksadiyle değil, izzet ve kud-retini ve sana yaptığı şeyleri, gözlerimle gördüğüm için, yapacağım! Ona, dört oin sığır keseceğim!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Sen, bu dininden, her hangi bir şey üzerinde bulunmaksızın ayrılıp benim di­nime girmedikçe, Allah, senin takdim edeceğin kurbanı kabul etmez!" dedi.

Nemrud:

"Ey İbrahim! Ben, mülk ve saltanatı, elden bırakmağa güç yetiremem.

Fakat, ben, onun için, kurban keseceğim!" dedi ve kesti. [132]


İlk Müminler Ve Hicret:

İbrahim Aleyhisselâmın, ateşin içinden, dipdiri çıktığını gören bazı kimseler; Nemrud ile adamlarının şerlerinden korkmalarına rağmen, İbrahim Aleyhisselâ­mın davetine icabet ederek, Allah´a iman ettiler.

İman edenler arasında İbrahim Aleyhisselâmın kardeşi Hâran´ın oğlu Lut b.Ha­ran, b.Târah ile İbrahim Aleyhisselâmın amcası büyük Hâran´ın kızı Hz.Sâre de, bulunuyordu. [133]

Yüce Allah, İbrahim Aleyhisselama, Nemrud´un ülkesinden ayrılıp[134] kutsal Şam topraklarına doğru gitmesini emretti. [135]

İbrahim Aleyhisselâm ile kendisine tâbi olan Sahâbîleri de, kavimlerinden ay­rılıp gitmeyi, kararlaştırdılar.

Kavim ve kabilelerine de:

"Biz, sizden ve Allâh´dan başka tapmakta bulunduğunuz şeylerden uzağız ve bezginiz!

Ey Allâh´dan gayrı olan putlar! Biz, sizi, red ve inkâr ediyoruz!

Ey puta tapanlar! Sizler de, bir olan Allâha iman edinceye kadar, sizinle ara­mızda, ancak, düşmanlık, sürüp gidecektir!" diyerek ültimatom verdiler.

İbrahim Aleyhisselâm, Rabb´inin yolunda Muhacir olarak, yurdundan, gizlice ayrıldı.

Amcası Hâran´ın kızı Hz.Sâre de, Rabb´ine, rahatça ibadet etmek üzre, firar yolunu seçip İbrahim Aleyhisselâm ile birlikte yola çıktı. [136] Yüce Allah, İbrahim Aleyhisselâm´a, Hz.Sâre ile evlenmesini vahy etmişti. [137] Hz.Sâre de, hiç boşamamak şartı ile kendisiyle evlenebileceğini teklif etti. [138] İbrahim Aleyhisselâm da, bu şartla, onunla evlendi. [139] O zaman, İbrahim Aleyhisselâm, otuz yedi yaşında idi. [140] İbrahim Aleyhisselâmle birlikte, Lut Aleyhisselâm da, hicret etti. [141] O zaman, Kûsâ halkının ve İbrahim Aleyhisselâmın dili Süryanca idi.[142]



Nemrud´un Muhacirleri Geri Çevirmek İstemesi:

Nemrud, Muhacirlerin arkalarından adamlar koşturdu:

"Süryanca konuşan hiç bir kimseyi bırakmayıp bana getiriniz!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm, Harran´da Fırat´ı geçince, Yüce Allah, onun dilini, İbra-nıceye çevirdi, değiştirdi.

Nemrud´un adamları, İbrahim Aleyhisselâma yetiştiler, ibrahim Aleyhisselâm, adamlara, İbranice konuşunca, onlar, dilini anlayama­dıkları için, kendisini, geri çevirmeyip serbest bıraktılar. [143]

Muhacirler, Harran´a varıp orada bir müddet oturdular. [144]

İbrahim Aleyhisselâm´ın babası Târah (Âzer), iki yüz beş yaşında iken, orada

öldü.

Yüce Allah tarafından, İbrahim Aleyhisselâma, Ken´ânîlerin yurduna gitmesi emr ve kendisinin zürriyetinin yerdeki kumlar sayısınca çoğalacağı tebşir bu-,uruldu.

O zaman, Ken´ânîlerin yurdunda kıtlık ve açlık vardı. [145] İbrahim Aleyhisselâm, oradan Ürdün´e[146], Ürdünden de, Mısır´a gitti. [147]

Mısırda ilk Firavunlardan, bir Firavun bulunuyordu. [148] ki, kendisi, yedi Fira­vundan ilki olan Totıs idi. Babasını, öldürüp tahtına oturmuştu.

Totıs; mütegallibe, zorba, atılgan, korkunç, hiddetli ve cezası şiddetli bir Fi­ravundu.

Akrabalarını, ev halkını, amcasının oğullarını, hizmetçilerini, kadınlarını ve bir cok kâhinleri, hekimleri öldürmekten çekinmemişti. Kan dökmeğe çok hırslı

.di. [149]

Kendisinin; Sinan b.Eşel, b.Ulvan, b.Ubeyd´[150], b.Avlec, b.lmlak, b.Lâvez, b.Sâm, b.Nuh (Aleyhisseİâm) olduğu ve meşhur Zâlim Dahhâk´in kardeşi olup Mısır´ı idareye, onun tarafından memur edildiği de, rivayet edilir. [151]

bottom of page