
Cennete Yolculuk Dini Bilgiler Sohbet Ve Makale Platformu
HELÂLLER VE HARAMLAR
Helâl: Dinen, yapılması ve yiyilip içilmesi yasak olmayan şey demektir.
Haram: Dinen, yapılması ve yiyilip içilmesi kesin olarak yasaklanmış olan şeye denir. Buna göre bir şey helâl ise haram değildir, haram ise helâl olamaz.
Allah Teâlâ'nın yarattığı her şeyde aslolan helâl ve mubah olmaktır. Haram olduğu bildirilenlerden başka hiç bir şey haram değildir.
Haram olan şeyler sayılı ve sınırlı olup bunun dışında kalanlar helâldir.
Allah Teâlâ: iyi, temiz ve insan sağlığına yararlı olan şeyleri helâl: Kötü, pis ve zararlı olan şeyleri de haram kılmıştır.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
تابيطلا مكل لحا لق مهل لحا اذام كنولاسي
"Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar; de ki, bütün iyi ve teiniz şeyler size helâl kılınmıştır." (M aide: 4)
Allah'ın helâl kıldıklarını helâl, haram olarak bildirdiklerini de haram kabul etmek gerekir. Allah'ın helâl kıldığı şeylere haram, haram olarak bildirdiklerini helâl kabul etmek dinden
çıkmaya sebeptir.
Kur'ın-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur
بحي إل هللا نا اودتعت إلو مكل هللا لحا ام تابيط اومرحت إل اونما نيذلا اهيا اي نيدتعملا
"Ey mü'minler, Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri haram kılmayın. Aşın gitmeyin. Allah aşırı gidenleri sevmez." ( Maide:87)
هللا ىلع اورتفتل مارح اذهو لالح اذه بذكلا مكتنسلا فصت امل اولوقت إلو نوحلفي إل بذكلا هللا ىلع نورتفي نيذلا نا بذكلا
"Dillerinizin yalan olarak netilediği şeyler hakkında "Bu helâldir, bu da haramdır" demeyin. Çünkü (Böyle söylediğinizde) Allah'a karşı yalan uydu¬ruyorsunuz. Kuskusuz Allah'a karsı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler."( Nahl:116)
Haramın Çeşitleri:
Aslı haram olan şeye "Haram liaynihi" denir. Domuz eti ve şarap gibi.
Aslı itibariyle helâl olup niteliği itibariyle haram olan şeye de "Haram li-gayrihi" denir. Çalıntı mal gibi.
Meselâ: Çalınan bir koyun veya ekmek, aslında helâldir. Ancak başkasına ait oldukları ve sahibinin izni olmadan alındıkları için haram olmuşlardır.
Helâl ve Haram Kılan Allah'tır.
Bir şeyi helâl yapan da haranı kılan da Allah'tır. O, hiç kimseye haram kılma yetkisi vermemiştir. Konunun önemine binaen İslâm âlimleri haram olduğuna dair hakkında kesin delil olmayan hiç bir
şeye haram dememiş, "hoş değil, çirkindir" gibi sözleri tercih etmişlerdir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
اونما نيذلل يه لق قزرلا نم تابيطلاو هدابعل جرخا يتلا هللا ةنيز مرح نم لق
نوملعي موقل تايإلا لصفن كلذك ةمايقلا موي ةصلاخ ايندلا ةايحلا يف
"De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı (yarattığı) süsü ve güzel rızıklan kim haram kıld? De ki: Onlar dünya hayatında inananlarındır. Kıyamet gününde ise yalnız müzminlerindir. İşte bilenler için ayetleri böyle açıklıyoruz."(A'raf:32)
مكل نذا هللا لق إلالحو امارح هنم متلعجف قزر نم مكل هللا لزنا ام متيارا لق نورتفت هللا ىلع ما
"De ki: Allah'ın size indirdiği rızıktan bir kısmını helâl, bir kısmını da haram kıldığınızı görmüyor musunuz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz." (Yunus:59)
Zaruretler Haramları Mubah Kılar
İslâm dini kolaylık dinidir. Bir kimse elinde olmayan sebeplerle haram olan bir şeyi yemek ya da bir işi yapmak zorunda kalırsa, onu helâl saymamak şartıyle zorunlu olan ihtiyacını giderecek kadar haram olan şeyden yararlanabilir, bunda günah yoktur.
Kur'an-ı Kerim "de şöyle buyurulmuştur:
ريغ رطضا نمف هللا ريغل هب لها امو ريزنخلا محلو مدلاو ةتيملا مكيلع مرح امنا ميحر روفغ هللا نا هيلع مثا الف داع إلو غاب
"Allah size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan , çokça esirgeyendir." (Bakara:173)
Zorunlu durumların dışında haram olan şeylerden sakınılması gerekir.
Yiyecek Ve İçeceklerde Helâller Ve Haramlar A) Yiyeceklerde Haram Olanlar
1.Leş: Kendiliğinden ölmüş hayvan.
Boğulmuş; taş, sopa ve benzeri bir şeyle vurularak öldürülmüş, yukardan yuvarlanarak veya bir başka hayvan tarafından boynuzlanarak ölmüş hayvanlar ile canavarların yiyip artırdığı hayvanlar da ölmüş hayvan hükmünde olup, yenmez. Ancak bunlar ölmeden önce kesilecek olursa yenir.
2.Kan: Usulüne göre kesilen hayvanın vücudundaki kanın büyük bir kısmı dışarıya akar. İşte bu akan kan. yenmez. Ancak dalak ve ciğer gibi organlarda kalan kan ise akmış sayılmadığından bunlarla birlikte yenir.
3.Domuz Eti: Yukarda ifade ettiğimiz gibi Allah, pis ve zararlı şeyleri haram kılmıştır. Domuz da bunlardan birisidir.
Domuz, pis olan gıdaları çok sevdiği için vücudunda fazla miktarda mikrop bulunur. Bu mikropların başında trişin ve tenya gelir. Bunlar insan sağlığı için çok tehlikelidir. Esasen modern tıp da domuz etinin her iklimde, özellikle sıcak bölgelerde insan sağlığı için çok zararlı olduğunu tesbit etmiştir.
Domuz etinin haram kılınması, bu ve benzeri bugüne kadar bildiğimiz sebeplerden ibaret değildir. Belki zamanla bileceğimiz bir takım sebebler daha vardır. Hatta bilemiyeceğimiz sebebler de olabilir. Ama kesin olarak bildiğimiz ve inandığımız bir şey vardır ki, o da. Cenab-ı Hakkın haram kıldığı şeyin-bizim için zararlı olduğudur.
4.Allah'tan Başkası Adına Kesilen Hayvan
Her canlıyı yaratan Allah olduğu gibi öldüren de O "dur. Hayvanları da in¬sanların yararlanmaları için yaratmıştır. İnsan, etinden ve derisinden yararlanmak üzere hayvanı keserken yaratıcısından izin alması gerekir. Yaratıcısının adını anarak kesmek, O'ndan izin almak demektir.
Ancak unutarak besmele çekmemiş olursa bu zarar vermez. Fakat, hayvanı keserken Allah'tan
başkasının adını anacak olursa işte bu hayvan yenmez. Kur'an-ı Kerim' de şöyle buyurulmuştur:
حرمت عليكم الميتة والدم ولحم الخنزير وما اهل لغير الله به والمنخنقة والموقوذة والمتردية والنطيحة وما اكل السبع الإ ما ذكيتم وما ذبح على النصب وان تستقسموا بالإزلإم ذلكم فسق اليوم يئس الذين كفروا من دينكم فلا تخشوهم واخشون اليوم اكملت لكم دينكم واتممت عليكم نعمتي ورضيت لكم الإسلام دينا فمن اضطر في مخمصة غير متجانف لإثم فان الله غفور رحيم
"Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, vurulup öldürülmüş,yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş, canavarların yediği hayvanlar
ölmeden yetişip kestikleriniz hariç, dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır..." (Maide:3)
Yukarda yazılı olanların dışında yenmesi helâl ve haram olan kara, deniz hayvanları ile kuşlar
"Hayvan Kesimi" bölümünde sayılmıştır. Oraya bakılabilir. B) İçeceklerde Haram Olanlar
1.İçki: İçildiği zaman azı veya çoğu sarhoşluk veren içecektir. Kur'an-ı Kerim' de şöyle buyurulmuştur:
يا ايها الذين امنوا انما الخمر والميسر والإنصاب والإزلإم رجس من عمل الشيطان فاجتنبوه لعلكم تفلحون انما يريد الشيطان ان يوقع بينكم العداوة والبغضاء في الخمر والميسر ويصدكم
عن ذكر الله وعن الصلاة فهل انتم منتهون
"Ey iman edenler, şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) fal ve (şans) okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durunuz ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık
ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?" (Maide:90,91 )
Her ne kadar ayette, yasaklanan şarap (Hamr) ise de Peygamberimiz:
"Sarhoşluk veren herşey şaraptır ve her şarap haramdır."(Müslim,Eşribe,7)buyurmuş ve
sarhoşluk veren her içkinin şarap gibi haram olduğunu bildirmiştir. Yine Peygamberimiz:
"Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır."(Tirmizi,Eşribe,3;Ebu Davud ,Eşribe) buyurarak sarhoşluk veren şeyin azı ile çoğu arasında haram olması bakımından bir fark olmadığını
açıklamıştır.
İçki haramdır.Çünki içkinin pek çok zararları vardır.
İçki, insanlar arasına düşmanlık ve kin sokar.Kur'an-ı Kerimde içki ile kumarın zararlarından söz edilirken "Şeytan içki ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak;sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister"buyurulur.
İçki,insanın aklını başından alır.İnsan sağlığını da olumsuz şekilde etkiler.Mide ve Akciğer gibi iç organlarda yaptığı tahribat ile vücudun çalışma düzenini bozar.
İçki, sinir sistemini de bozarak cinayetlere varan kavgalara yol açar.
îçki, aile hayatını da felce uğratır. Kişinin aile ve çocuklarını ihmal etmesir ve bu yüzden boşanmalara kadar varan aile huzursuzluklarına sebeb olur.
Bunun içindir ki Peygamberimiz:
"İçkiden sakının. Çünkü o, bütün pisliklerin anasıdır." buyurmuştur. (Camiul'usûl fi Ahadisi'r-
Resûl c. 5. s. 103) İçki ile Tedavi
İslâm alimleri içkiyi ilaç olarak da kullanmanın haram olduğunu söylemişlerdir.
Tarık b. S üvey d el-Cûfî, Peygamberimize şarabın hümünü sormuş: o da onu şarabdan menetmişti. Bunun üzerine Târik:
—Ama ben onu sadece ilaç için yapıyorum, deyince. Peygamberimiz: —"O ilaç değil, derttir."(Müslim. Eşribe. 3) buyurmuştur.
Ancak gerek içki. gerekse diğer haram olan şeylerin hastalığı tedavi edeceği kesin olarak bilinir ve başka ilaç da bulunmazsa o takdirde haram olan bir şeyle tedavi caiz olur.
Kolonya Kullanmak
Sarhoşluk veren içkilerin haram olduğu yukarda açıklanmıştı.
İçilmesi haram olan içkilerden şarabın azı da çoğu da kesin olarak haram olduğu gibi aynı zamanda da necisdir; vücuda, elbiseye veya namaz kılınan yere bulaşması halinde temizlenmeden kılınan namaz sahih olmaz. Çünkü Cenab-ı Hak Kuran- ı Kerim'de şarabı "rics-pis" olarak nitelemektedir. (Mâide, 5/90) Şaraptan başka sarhoşluk veren içkilerin içilmesi haram ise de. şarap gibi dinen necis oldukları ihtilaflıdır.
İmam-ı A'zam. şarap ve üzümden yapılanların dışındaki içkilerden bir dirhemden fazlasının elbiseye bulaşması halinde bunun namaza mani olmayacağını söylemiştir. (Serahsî. Mebsût. C. 24.
S. 14 (Kitabu'l-Eşribe)
----------------------------------------------------------------------------
Büyük Mütessir Elmalılı Hamdi YAZIR da "Hak Dini Kur'an Dili " adlı tefsirinde Bakara Sûresinin 219 ncu ayet-i Kerimesini tefsir ederken şöyle diyor:
"Üzüm şarabının ve bundan yapılmış olan sarhoşluk verici şeylerin bizzat kendileri necisdir. Öbürlerinin ise necis olmaları şüphelidir. Meselâ: Üzerine şarap, şampanya, rakı. konyak dökülmüş olanlar herhalde yıkanmadıkça namaz kılamazlar. Fakat üzüm şarabından yapılmış olmayan ispirto, bira ve diğer sarhoşluk verici şeyler içilemezse de elbiseye veya bedene sürülmesi de namaza engel olur diye iddia edilemez. Ebû Hanife Hazretleri bu şekilde şaraptan başka sorhoşluk veren şeylerin bizzat kendilerinin ve damlalarının haram olmadığına kail olmuştur."
Sonuç olarak: İspirto ve kolonyanın içilmeleri haramdır. Ancak kullanılmaları ve alınıp satılmaları caiz görülmektedir.
Uyuşturucu Maddeler
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Kur'an-ı Kerim'de haram olan bütün içkiler sayılmamış, kötü, pis ve insan sağlığına zararlı olan her şey haram kılınmıştır. Peygamberimiz de bu konuda bir illetten söz etmiş, bu illet kendisinde bulunan içkilerin haram olduğunu bildirmiştir. Bu, "sarhoş etme ve uyuşturma" illetidir. Bunu taşıyan her şey haramdır. Esrar, afyon, eroin, kokain ve morfin gibi maddelerde de bu illet bulunduğu için bunlar da haramdır. Hatta bunlar alkollü içkilerin etkisini fazlasıyle taşımakta, zararları da etki ölçüsünde daha çok olmaktadır.
Uyuşturucu maddelerin kullanılması haram olduğu gibi alınıp satılmaları da caiz değildir.
( Dürrü'l-Muhtar. C.5, S.452; Fetava. İbn-i Nuceym. s. 102).
Yapılan tesbitlere göre; bunların en önemli ve ortak özelliklerinden birisi çok az miktarda alınmaları halinde bile kısa zamanda alışkanlık yapmalarıdır.
Meselâ, bir defa eroin kullanan ve kendisinde ibtilâ meydana gelen kimsenin bundan kurtulması çok zordur. Az miktarda alanlarda bağımlılık yapan esrar ise, onu kullananda kısa zamanda saldırgınlık hallerinin ortaya çıkmasına sebep olmakta, kişiyi deliliğe, hattâ ölümle sonuçlanan kötü bir akibete sürüklemektedir.
Bu maddeleri kullanan şahısta aynı tesiri göstermesi için miktarın devamlı artırılması icabeder. Bu ise o maddeye karşı devamlı bir talebin artmasına sebep olur ve böylece kişinin uyuşturucuya olan ihtiyacı sürekli artar. Parası yetmezse evdeki eşyaları satmaktan, para bulamayınca çalmaktan ve suç işlemekten bile çekinmez.
Uyuşturucunun kötü bir sonucu da. ailevi ve sosyal ilişkilerin tamamen bozulmasıdır. Böylece kişi, ailesine ve çocuklarına karşı sorumluluğunu kaybeder. Aile fertleri onun için artık bir değer ifade etmez, tek aradığı şey, bağımlısı olduğu uyuşturucuyu bulabilmektir. Onun için artık istikbal diye bir şey kalmamıştır. Uyuşturucu kullananlar, aldıkları maddenin ekstra bir dozu ile ölüme mahkûm olurlar (Geniş bilgi için bknz. Prof. Dr. Alparslan ÖZYAZICI. Alkollü İçkiler. Sigara ve Diğerleri, Ankara-1993
İnsanı ruhen ve bedenen çöküntüye ve korkunç bir ölüme götüren uyuşturucu tehlikesi karşısında son derece dikkatli olmak zorundayız.
Hiç kimse ben alkolik olacağım diye içki çimeye. eroinman veya uyuşturucu mübtelâsı olacağım düşüncesiyle uyuşturucu maddeleri kullanmaya başlamaz. Bu gibi zararlı şeylere bazı hevesler, acaba nasıl bir şeydir diye biraz merak veya aldanma sonucu olarak başlar. Sonunda da alkolik veya uyuşturcu bağımlısı olur ve dönüşü olmayan çok tehlikeli bir yola girmiş bulunur.
Uyuşturcu kullanmak bir insanın bile bile kendisini tehlikeye atması demektir. Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de:
ةكلهتلا ىلا مكيدياب اوقلت إلو
"Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. (Bakara:195) buyurarak bizleri uyarmaktadır. "Uyuşturucu acaba nasıl bir şeydir?" veya "Bir defa kullanmakla bir şey olmaz" düşüncesiyle
uyuşturucu kullanmaya başlayanların bir daha ondan kurtulması fevkalâde zordur. Çünkü uyuşturucu kullanmak, zehiri tecrübe etmek gibi çok tehlikeli bir iştir. "Zehir acaba öldürür mü"? diye bunu denemeye kalkışmanın acı sonucu ise herkesçe bilinen bir gerçektir.
Bu sebeple insan vücudunu tahrip ederek onu maddî ve manevî çöküntüye sürükleyen ve insanlık için ciddî bir tehlike olan uyuşturucu maddelerin zararları en iyi şekilde anlatılarak insanları bu felâketten kurtarmaya çalışmalıyız.
C) Kazançta Haram Olanlar
1. Kumar: Ortaya para konularak oynanan şans oyunu demektir.
Oyunun oynandığı alet ve metod önemli değildir. Oyun. taraflardan birine veya bir kaçına kâr sağlıyor ya da zarar veriyorsa bu oyun kumardır ve yasaktır. Bu yolla kazanılan para da haramdır.
Kuran-ı Kerinrde şöyle Duyurulmuştur:
"Ey iman edenler, şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz." (Maide:90) Peygamberimiz, arkadaşlarına, "gel kumar oynayalım" diyen kimsenin, bu sözüne keffaret olmak üzere sadaka vermesini tavsiye etmiştir.
(Buharı Sûretü"n-Necm. 2)
Kumarın haram kılınmasının sebebleri üzerinde düşünürken aşağıdaki hususlar akla gelebilir: a)Çeşitli meşru kazanç yolları vardır. Bu yollardan birisiyle geçimin sağlanması yönüne
gidilmeli, bunu şansa ve tesadüfe bırakmamalı.
b)Kumar; kişinin çalışmasına, ailesi ve toplumu, hatta insanlık için yararlı hizmetler yapmasına ve Allah'a karşı olan ibadet görevlerini yerine getirmesine engel olur.
c)Kumarın zararları oynayanda kalmaz, aile bireylerini ve toplumu da etkiler ve işsiz güçsüz kimselerin çoğalmasına ve böylece bir takım sosyal bunalımlara sebeb olur.
Kumar yüzünden işlenen cinayetler ve cana kıymaların küçümsenmiyecek boyutlarda olduğu ve
bu yüzden nice mutlu aile yuvalarının söndüğü bir gerçektir.
Daha pek çok zararları olan kumar, haramdır ve bu yolla elde edilen kazanç ta meşru olmayan bir kazançtır.
Yarışmalarda Alınan Ödüller Helâldir
Vücûdun gelişip kuvvetlenmesi ve savaş yeteneğinin geliştirilmesi maksadıyla yapılan koşu. silâh atışı, at koşuları ve güreş müsabakaları caizdir.
Peygamberimiz, binicilik ve atıcılığı teşvik etmiş ve at yarışları yaptırmıştır(Buharı. Cihad. 56:
Müslim, İmare. 25 )
"Çocuklarınıza yüzücülük ve atıcılık, kadınlara da ip eğirmeyi öğretiniz."(Keşfifl-Hafa, C.2. s. 68) mealindeki hadis-i şerifde erkek ve kız çocuklarının zamanın şartlarına göre eğitilmelerinin gereğine işaret etmektedir
Peygamberimizin eşi Hazreti Aişe (r.a.) diyor ki.
Bir sefer esnasında peygamber ile yarıştım ve onu geçtim. Bir müddet sonra bir daha yarıştık -fakat kilo aldığım için-Rasûlüllah beni geçti ve: "Bu o yarışmanın karşılığıdır." (Ebû Davud. Cihad. 68) buyurdu.
Hazreti Ömer de Şam halkına yazdığı mektubda:
''Çocuklarınıza yüzmeyi, atıcılık ve biniciliği öğretiniz" ( Feyzu’l-Kadir, Şerhu, Camiu's-Sağır, C.4, s.327)diye tavsiye etmiştir.
Yarışmalarda başarı gösteren yarışmacılara bir üçüncü şahıs veya kuruluş tarafından ödül vermek câiz olduğu gibi, verilen ödülü almak da mübahtır.
İki kişinin, "eğer sen beni geçersen sana şu kadar para vereceğim, fakat ben seni geçersem bir şey almayacağım" diyerek şartlı yarışmaları câizdir. Böyle tek taraflı şart koşmak haram olmadığı için şarta göre galip gelen tarafın şart koşulan ödülü almasında da bir sakınca yoktur (Dürrü'l-
Muhtar, C.5, s.396; Dürer, C.l, s.321).
İlmî yarışmalar da böyledir. Yani iki kişi ilmi bir meselede tartışsalar ve bunlardan biri diğerine: "Mesele senin dediğin gibi ise ben sana şu kadar para vereceğim, ama benim dediğim gibi ise bir şey istemem" diye şart koşsa bu da câizdir (Dürrü'l-Muhtar, C.5, s.396; Dürer, C.l, s. 321)
Böyle tek taraflı şartlarda konulan parayı kazanan tarafın almasında bir sakınca yoktur. Yarışmada her iki taraf için de ödül şart koşulursa yani; Yarışmacılardan biri diğerine:
"Ben kazanırsam sen şu kadar para vereceksin, sen kazanırsan ben şu kadar para vereceğim" diye iki taraflı şart koşmaları kumardır ve haramdır (a.g.e.)
Kur'a Çekmek Caizdir
Kur'a, herhangi bir konuda ilgililer arasında tercihi gerektiren bir sebeb bulunmadığı hallerde konunun çözümü için başvurulan meşrû bir yoldur.
Kur'a, kitap ve sünnetle sabittir.
Kur'an-ı Kerim'de, geçmiş Peygamberlerden bir kısmının da içinde bulunduğu bazı anlaşmazlıkların kur'a ile çözüme kavuşturulduğu bildirilmektedir.
Anne ve babasının ölümünden sonra yetim kalan Hz. Meryem 'in kimin yanında kalacağı hususunda akrabaları arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Bu anlaşmazlığı çözmek üzere Kur'aya başvurulmuş, Kur'a sonunda Hz. Meryem teyzesinin kocası Zekeriyya aleyhi's-selâm 'a verilmişti.
Bu husustaki kur'a çekiminden Al-i İmrân sûresinin 44 . ncü âyet-i kerimesinde sözedilmekktedir.
Zekeriyya aleyhi's-selâm'ın bu uygulaması bizim için de örnek teşkil etmekte ve gerektiğinde kur'aya başvurulabileceği hususunda delil olmak tadır. Zaten Kur'a Peygamberimiz tarafından da uygulanmış ve böylece sünnetle de sabit olmuştur.
Peygamberimiz buyuruyor:
"İnsanlar ezan okumanın ve ilk safta namaz kılmanın faziletini bilseler ve buna ulaşmak için kur'a çekmekten başka çare bulamasalardu mutlaka aralarında kur'a çekerlerdi" (Müslim, Salat, 28;
Tirmizî, Salât, 166; İbn Mâce, Salât, 51)
Peygamberimizin Cennetle müjdelediği on kişiden biri olan Zubeyr b. el- Avvam (r.a.) m rivayet ettiğine göre bir hanım, Uhud savaşında şehit olan Hz. Hamza'ya sarılmak üzere iki gömlek
getirmişti. Bu gömleklerden biri Hz. Hamza'ya biri de Ensar’dan başka bir şehide sarılacaktı. Yalnız gömleklerin biri büyük, diğeri küçüktü. Büyük gömleğin hangisine sarılacağı kur’a ile belirlenmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsııed, 1/165)
İslâm fıkhında ve günlük hayatımızda da bunun örnekleri vardır.
Bir toplum içinde görevli imam bulunmadığı ve bir çok kişi imam olmak istediği takdirde öncelik sırasına göre daha bilgili, daha güzel okuyan, günahlardan daha çok sakınan, daha yaşlı, daha ahlâklı olan, yüzü, soyu, sesi, kıyafeti daha güzel olan tercih edilir. Bütün bu niteliklerde eşit olmaları halinde ise aralarında kur'a çekilir. Kur'a kime isabet ederse o imam olur (Dürrü'l-
Muhtar, 1/521 -522)
Bir sefer esnasında ordu komutanı bulunan Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.), askerlerden ezan okumak isteyenler arasında kur'a çekmiş, böylece Müezzini belirleyerek anlaşmazlığa çözüm getirmiştir
(Buharı, Ezan, 9)
Günlük hayatımızda da pek çok konuda Kur'a çekme usûlüne başvurulduğu bir gerçektir. Deve sığır gibi hayvanları ortaklaşa kurban edenler, etleri ortaklar arasında tartarak taksim ederler. Daha sonra da hangi parçanın kime ait olduğunu belirlemek için kur'a çeker ve helâlleşirler, bunun gibi varisler arasında miras taksim edildikten sonra herkesin payı, hoşnutsuzluğu önlemek için çoğu zaman kur'a ile belirlenmektedir.
Bir defasında iki kişi bir mirasla ilgili olarak peygamberimize başvurmuşlardı. Ancak her ikisinin de iddialarım belgeleyecek delilleri yoktu. Peygamberimiz bunlara:
-
Bakın, ben de ancak bir insanım. Siz bana davalarınızı arzediyorsunuz. Olabilir ki, biriniz diğerine göre iddiasını daha iyi savunur. Ben de duyduğuma göre hüküm veririm. Şu var ki, hak diğerine ati olduğu halde, benim lehine hükmettiğim kişinin elde edeceği mal, ancak cehennem ateşinden bir parçadır. Artık bu kişi o malı ister alsın, ister bıraksın, buyudu. Bu sözleri dinleyen davacılar ağlayarak, birbirlerine:
-
Hakkım senin olsun, ben istemiyorum, dediklerinde Peygamberimiz:
-
O halde miras malını ikiye bölün. Sonra hangi parçanın kime ait olduğunu belirlemek için aranızda kur'a çekin ve helâlleşin, buyurdu (Ebû Davud, Akdiye, 7; Ahmed b. Hanbcl, Müsned,
6/320)
2—Rüşvet
Yaptırılmak istenilen bir işde meşru olmayan bir kolaylık sağlaması için bir yetkiliye mal ya da para olarak sağlanan çıkardır.
Böyle bir gaye için bir şey vermek de almak da aracı olmak da yasaktır, günahtır. Çünkü rüşvet, haklıyı haksız, haksızı da haklı yaparak adaletin ortaya çıkmasına engel olur.
Kur'an-ı Kerim'de söyle buyurulmuştur:
لاوما نم اقيرف اولكاتل ماكحلا ىلا اهب اولدتو لطابلاب مكنيب مكلاوما اولكات إلو نوملعت متناو مثإلاب سانلا
"Mallarınızı haksız sebeblerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını yalan yemin ve şehadet ile yemeniz için o mallan hakimlere vermeyin.”(Bakara: 188)
Rüşvet, kişiler için olduğu kadar toplumlar için de çok kötü sonuçlar doğurur. Rüşvetin yaygın olduğu yerde haksızlık çoğalır. Emniyet ve güven kalkar. Sosyal düzen bozulur. Bunun için Peygamberimiz:
"Rüşvet alan da veren de Cehennemdedir(Ebu Davud, Akdıye 4; Mecmeu'z-Zevaid, C.4, S. 199 ) buyurmuştur.
Böylece rüşvet olarak elde edilen kazanç da haramdır. Bundan sakınmak lazımdır.
3—Faiz; (Riba)
Haram kazançlardan birisi de faizdir.
Faiz, aynı cinsten olan iki malın birbiriyle değiştirilmesindeki sözleşmede bir taraf için kabul edilen -karşılığı olmayan bir fazlalıktır. 10 gr. altını 11 gr. altın karşılığında satmak gibi. Bu 1 gram, karşılığı olmayan bir fazlalıktır. İşte bu faizdir.
Faiz haramdır. Faizin haram oluşu kitap, sünnet ve icma' ile sabittir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
سملا نم ناطيشلا هطبختي يذلا موقي امك إلا نوموقي إل ابرلا نولكاي نيذلا ابرلا مرحو عيبلا هللا لحاو ابرلا لثم عيبلا امنا اولاق مهناب كلذ
"Faiz yiyen kimseler (kabirlerinden) tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Onların bu hali "alış-veriş de faiz gibidir" de- melerindendir. Oysa ki Allah alış-verişi helâl, faizi haram kılmıştır.( Bakara: 275)
نينمؤم متنك نا ابرلا نم يقب ام اورذو هللا اوقتا اونما نيذلا اهيا اي إل مكلاوما سوءر مكلف متبت ناو هلوسرو هللا نم برحب اونذاف اولعفت مل ناف نوملظت إلو نوملظت
"Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız faiz olarak artan miktarı almayın. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız Allah ve Resulü tarafından ilân edilmiş bir harp ile karşı karşıya olduğnuzu iyi bilin. Eğer tevbe edip faizcilikten vaz geçerseniz, sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmezsiniz ve haksızlığa da uğramış olmazsınız." (Bakara: 278, 279)
Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur: "Yedi helâk edici şeyden sakının.
Bunlar nedir, ey Allah'ın Resûlü? diye soranlara:
Allah'a ortak koşmak, efsun yapmak, (Allah'ın haram kıldığı kimseyi) haksız yere öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, düşmana hücum anında savaştan kaçmak, iffetli kendi halinde mü'min kadınlara zina iftirası atmaktır. (Buharî Tıb; Müslim, iman, 38; Ebû Davud, Vesaya) diye cevap verdi.
Faiz iki çeşittir:
a)Vade Faizi (Nesîe Ribası)
Bir cinsten olan iki şeyin birini diğeri karşılığında veresiye satmak veya, cinsleri ayrı fakat ölçü birimleri aynı olan iki şeyden birini diğeri karşılığında veresiye olarak değiştirmektir.
Bu değiştirmede miktarlarının aynı veya farklı olması arasında bir fark yoktur.
Meselâ: Bir kimseye bir yıl vâde ile satılan 50 gr. altını vade sonunda 55 gr. olarak almak veya bir kimseye kışın satılan bir kile bağdayı yazın harman zamanında, bir buçuk kile buğday olarak almak gibi.
Yine bunun gibi, bir kimseye kışın satılan bir kile buğday karşılığında yazın iki kile arpa veya kışın satılan iki kile arpa yerine yazın yine iki kile arpa almak da caiz değildir, faizdir.
Kur'an-ı Kerim'de yasaklanan faiz, budur. Bunun haram olduğu hususunda İslâm âlimleri görüş birliği etmişlerdir. Bu, tartışmasız olarak büyük günahlardandır.
İslâmiyetten önce cahiliyye devrinde bilinen faiz bu idi. Biri diğerine altın veya gümüş, belli bir para borç verirdi. Aralarında kararlaştırdıkları vâdeye göre geçen süre için belli bir miktar da fazladan ödeme yapılacağını önceden şart koşarlardı. Her hangi bir borçta vade geldiği zaman borçlu burcunu öde- yemiyecekse alacaklısına "veremiyeceğim artır" derdi. Yine buna bir miktar daha faiz eklenir ve böylece her vade yenilendikçe borcun miktarı da artardı. Öyle ki faiz ana paranın bir veya bir kaç katını bulduğu olurdu.
b) Fazlalık Faizi (Ribe’I Fadl)
Ölçü birimleri aynı olan mallan kendi cinsleriyle peşin olarak değiştirirken elde edilen fazlalıktır.
Altın, gümüş , buğday, arpa, tuz ve hurma gibi maddeler, kendi cinsleriyle, meselâ, altın altın ile, gümüş gümüş jle, buğday buğday ile, arpa arpa ile, tuz tuz ile ve hurma hurma ile peşin olarak değiştirilirken miktarlarının eşit olması gerekir. Bunlardan birinin miktarı fazla olursa bu fazlalık, faiz olmuş olur. Ancak değiştirilen faiz ile ilgili malların cinsleri ayrı olursa, o takdirde faiz
sözkonusu olmaz. 10 gr. altının 100 gr. gümüş karşılığında peşin değiştirilmesi gibi. Bu örnekte her ne kadar ölçü birimleri aynı ise de cinsleri ayrı olduğu için fazlalık faiz olmuyur.
Değiştirilen malların yenisiyle eskisi, kaliteli olan ile kalitesiz olanı arasında bir fark yoktur. Kaliteli bir buğday ile kalitesiz bir buğday değiştirilirken de eşit olmaları gerekir. Aksi takdirde
fazlalık faiz olur.
Altın ile altın ve gümüş ile gümüş de satıldığı takdirde bunlardaki san'ata ve kaliteye itibar olunmaz ve bunlar için ayrıca bir kıymet takdir edilmez.
Faizin bu çeşidi de haramdır. Bunun haram oluşu sünnetle sabittir.
Peygamberimiz beni Adıy el-Ensarî’nin kardeşini Hayber'e vali göndermişti. Bu zat Hayber'den cenib denilen iyi cins bir hurma getirip Peygamberimize takdim etti. Peygamberimiz:
—Hayber’in bütün hurmaları böyle midir? diye sordu. O zat:
—Hayır, vallahi, ey Allah'ın Resulü, biz bunun bir ölçeğini iki ölçek ile; iki ölçeğini de üç ölçek hurma ile alıyoruz, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
— Böyle yapma, âdi hurmayı para ile sat, sonra bu para ile (istediğin kadar) iyi cins hurma al, buyurdu.(Buhaıî Buyû, 89; Müslim, Mflsâkat, 18)
Yine Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Altın altın ile, gümüş gümüş ile, buğday buğday ile, arpa arpa ile, hurma hurma ile ve tuz tuz ile misli misline ve birbirine eşit olarak peşin satılırlar. Ama bunların cinsleri değişecek olursa istediğiniz gibi satın. (Buharî Buyû, 78; Müslim, Müsâkat, 15)
Hadis-i Şerifte sayılan altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz gibi mallarda faiz işlemi olduğunda mezhep imamları sözberliği etmişlerdir. Bunlara kıyasla diğer mallarda da faiz işlemi olacağı konusunda ise -zahiriler hariç- dört mezhep imamı arasanda görüş ayrılığı yoktur. Sadece ortak illet konusunda farklı görüşleri vardır.
Hanefılere göre; bir malda faiz olabilmesi için iki illet (vasıf) bulunması şarttır: Cins ve ölçü birliği.
Bu iki illet, hangi mallarda olursa olsun, bulunduğu zaman peşin olarak satışlarda fazlalık faiz olduğu gibi, fazlalık olmasa bile veresiye satış da caiz değildir.
Meselâ bir kile buğdayı peşin olarak bir buçuk kile buğday karşılığında satmak haram olduğu gibi, bir kile buğdayı yine bir kile buğday karşılığında vadeli satmak da haramdır.
Çünkü Peygamberimiz, faiz ile ilgili malların eşit olarak ancak peşin satılabileceğini bildirmiştir.
Diğer taraftan demir, bakır, kireç gibi değişimi tartı ile yapılan maddeleri de kendi cinsleriyle peşin olarak farklı ağırlıkta, veresiye olarak eşit veya farklı satmak da faizdir. (Şafıîlere göre; bir malda faiz olabilmesi için malda aranan iki illet, (vasıf) "yiyecek" veya "semen" olmak ile aynı cinsten bulunmaktır. Bu itibarla; demir, kireç, kurşun ve bakır gibi maddelerde faiz ceryan etmez. Çünkü bunlar yenmediği gibi semen de değillerdir.)
İki illetten (vasıftan) hiçbiri bulunmaz ise hem peşin satışta fazlalık, hem veresiye ve vadeli satış, ikisi de helâl olur.
Meselâ ağırlık ölçüsüne bağlı altın, ölçek ölçüsüne bağlı buğday ile peşin veya veresiye olarak satışları -nasıl olursa olsun- caizdir. Çünkü hem cinsleri hem de ölçü birimleri aynı değildir.
Eğer iki mal arasında iki illetten yalnız biri bulunursa peşin olarak satış caiz iken, veresiye satış
helâl olmaz.
Meselâ: Bir ölçek buğdayı iki ölçek arpa karşılığında peşin olarak satmak caizdir. Bunun gibi aynı ağırlıktaki bir altın, iki kat ağırlıktaki gümüş karşılığında peşin olarak satılabilir. Ancak bunların veresiye satışı caiz değildir. Bu iki örnekte de cinsleri ayn olduğu halde ölçü birimleri aynıdır.
Uzunluk ölçüleriyle ölçülen ve sayılan mallarda fazlalık faizi ceryan etmez.
Meselâ: On yumurta onbeş yumurta ile, beş metre kumaş yedi metre kumaş ile peşin olarak değiştirilebilir.
Birbirine çok benzeyen Vade faizi (Nesîe Ribası) ile ödünç verme arasındaki fark, ödünçte vadenin bağlayıcı olmamasıdır. Yapılan anlaşma gereği, bedeli belli bir vade sonunda verilmek üzere satın alman bir malın bedelini vadesinden önce alacaklının isteme hakkı olmadığı gibi, borçlu da ödeme mecburiyetinde değildir.
Fakat ödünç öyle değil, alacaklı her an ödünç verdiği şeyi isteme hakkına sahip olduğu gibi, borçlu da her istendiği anda onu ödemek mecburiyetindedir.
Faizin Haram Olmasının Sebebi
Faiz haramdır ve büyük günühlardandır.
Şüphe yok ki, Cenab-ı Hakk'ın haram kıldığı her şeyde bizim için bir takım zararlar vardır. Bu zararlardan korunmamız, Allah'ın yasakladığı şeylerden sakınmakla mümkündür.
Faiz de, böyle bir takım zararları olan bir yasaktır. Bunlardan bazıları şunlardır:
1— Faiz, karşılığı olmayan bir kazançtır. Verilen yüz gram altına karşılık, alınan yüz on gramda on gram, karşılıksız alınmış demektir. Oysa insanların mallan, canlan gibi dokunulmazdır. Başkasına ait olan bir malı karşılıksız almanın izahı yoktur.
2—Faiz, fiatlan artınr.
Faizli kredi kullananlar faizi de maliyete ekledikleri için fiatlann artmasına ve tüketicinin geçim darlığı çekmesine sebeb olur.
3— Faiz, insanlan çalışıp kazanmak ve üretim ile meşgul olmaktan alıkor. Çünkü ellerinde bulunan sermayeyi faize vermek suretiyle artınp geçinen kimseler ticaret ve san'atla uğraşma zahmetine katlanmak istemezler. Bu sebeble yüksek üretim yapmaya yetenekli olan bir çok kimseden iş dünyası mahrum kalır. Halbuki toplum, ticaret ve san'at gibi faaliyetlerle refah düzeyine erişir.
4—Faiz, insanlan birbirlerine borç vermek sûretiyle yardımlaşmalarına, birbirlerinin dert ve sıkıntılan ile ilgilenmelerine engel olur. Bu ise, toplum bireyleri arasında birlik ve dayanışmanın zayıflamasına sebeb olur.
5—Faizin yaygın olduğu toplumlarda zengin ile fakir arasındaki refah farkı gittikçe büyür; zengin daha zengin, fakir de daha fakir olur. Bu ise, bir takım sosyal dengesizliklerin doğmasına ve toplumu rahatsız eden gelişmelere sebeb olur.
6— Faizcilik yapmayanlar ellerindeki bu imkânı kullanmamak sûretiyle zarar etmiş görülebilirler. Fakat bunlar, nefislerinin arzu ve isteklerine uymayarak, yüce yaratıcının emrini yerine getirmek için, O'nun ecir ve mükâfatına ererler. Bir taraftan da Cenab-ı Hak onların faiz karışmayan ve içinden Allah hakkı verilen servetlerini bereketlendirir ve çoğaltır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
تاقدصلا يبريو ابرلا هللا قحمي
"Allah faizi mahveder (faiz karışan malın bereketini giderir) Sadakaları çoğaltır (içinden sadaka verilen mallan bereketlendirir.)..."(Bakara: 276)
4— Alış verişte Vade Farkı
Alış-verişte vade farkım, faizle ilişkisi bulunup bulunmaması açısından incelemek üzere, bunu faiz bölümünün sonuna eklemeyi uygun bulduk.
Önce alış-verişin hükmünü açıklayalım: Alış-veriş mubah ve meşrû bir işlemdir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
"Allah, alış-verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır." (Bakara: 275)
"Ey iman edenler, aranızda karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda yemeyin ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah esirgeyendir." (Nisa: 29)
Peygamberimize:
— Hangi kazanç daha temizdir? diye soruldu, Peygamberimiz:
— Kişinin kendi elinin emeği ile hile ve hıyanetten uzak alış-veriştir." buyurdu. (Sübülü's-
Selâm, C.3, S. 4)
Alış-veriş toplumun ihtiyacıdır. Bunu gidermeye çılışmak aynı zamanda bir hizmettir.
Sonuç olarak alış-veriş mubah ve meşrû bir kazanç yoludur. Hatta Peygamberimiz, doğru sözlü ve kendisine güvenilir tâcirin, kıyamet günü, Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber bulunma mutluluğuna ereceğini müjdelemiştir.( Tirmizî, Büyü, 4; îbn Mâce, Ticâret, 1)
Bu kısa açıklamadan sonra asıl konuya gelelim:
Peşin alış-veriş yapmak caiz olduğu gibi veresiye alış-veriş yapmak da caizdir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de:
هوبتكاف ىمسم لجا ىلا نيدب متنيادت اذا اونما نيذلا اهيا اي
"Ey iman edenler, belirlenmiş bir süre için birbirlerinize borçlandığınız vakit onu yazın."
(Bakara: 282)
Alimlerin çoğu, bu ayet-i kerime’nin hem veresiye satışa hem de ödünç vermeye müsaade ettiğini belirtrtıişlerdir.
Bizzat Peygamberimizin, bir Yahudiden veresiye yiyecek aldığı ve demirden bir zırhını da rehin bıraktığı bilinmektedir. (Buharî, Büyü 14)
Bu delillere dayanarak İslâm âlimleri peşin alış-veriş gibi veresiye alışverişin de caiz olduğunda sözbirliği etmişlerdir.
Veresiye, yani vadeli satış caiz olunca peşin satış kıymeti üzerine vade farkı eklenmesi konusu İslâm alimleri arasında farklı görüşlerin doğmasına sebeb olmuştur.
Konu ile ilgili olarak Hanefilerin en muteber kaynak fıkıh kitaplarından olan "El-Mebsût"un 13 ncü cildinin 8 nci sayfasında şöyle denilmektedir.:
"Bir kimse şu kadar süre için şu fıata, peşin olarak da şu fıata satış sözleşmesi yapsa, yuhut bir ay vade ile şu fiata, iki ay vade ile şu fîata dese, bu satış fasittir; çünkü belli bir fiat ve bedel karşılığında alış-veriş yapılmamış, bedel kesinleşmemiştir. Ve Peygamberimiz bir satış içinde iki şartı yasaklamıştır. Bir sa- tışda iki şart bu demektir. Şer'î sözleşmelerde böyle mutlak yasaklama sözleşmenin fasit olduğunu gerektirir. Bu, satıcı ile alıcı bu şekilde (hangi bedel üzerinde anlaştıklarını kararlaştırmadan) ayrıldıkları takdirde böyledir. Eğer aralarında anlaşır ve tek fiat üzerine sözleşmeyi bitirirlerse, bu caizdir. Çünkü bu takdirde sözleşmenin sahih olmasının şartını yerine getirmeden ayrılmamış olurlar."
Bundan anlaşılan şudur:
Sahih olmayan sözleşme, satılan malın peşin fiatıyle veresiye fıatını satıcı müşteriye söyledikten sonra, alıcının bu fiatlardan hangisini kabul ettiğini açıkça belirtmeden sadece kabul ettiğini söylemekle yetinmesidir.
Satıcının söylediği fiatlardan birini alıcının kabul etmesi halinde, satış sözleşmesi sahih ve bu satışın caiz olması gerekir.
Esasen satıcı sattığı malın peşin ve veresiye fıatını söyledikten sonra alıcının "kabul ettim" demesi halinde şüphesiz satıcı hangi fiatı kabul ettiğini soracak ve alacağı cevaba göre satış sözleşmesi kesinlik kazanacaktır.
Sonuç olarak, bir malı peşin fıatma oranla farklı bir fiat ile vadeli satmak ca izdir.
Karaborsacılık (İhtikâr)
İhtikâr, yiyecek maddeleri satın alıp, fiyatları yükselsin diye saklamak demektir.
İmam Ebu Yusufa göre, sadece yiyeceklerde değil, bütün ihtiyaç maddelerinde ihtikâr geçerlidir. İhtikâr, tahrimen mekrup olup bunu yapan kimse Allah katında sorumludur. Karaborsacılık
haksız bir kazanç yoludur. İhtikârda kırk günlük süre belirtilmesi, dünyada yapılacak işlem itibariyledir. Yoksa, halkın ihtiyacı olaıı malı; az bir müddet olsa bile, saklayıp halka zarar veren
kimse günah işlemiş ve ahirette azabı haketmiş olur.
Karaborsacılık yapan, kendi menfaati için başkalarını zarara ve sıkıntıya sokan, içinde yaşadığı topluma zulüm ve haksızlık eden kimsedir.
Dürüstlükle ve ahlâkî değerlerle bağdaşmayan, din kardeşliği anlayışına ters düşen karaborsacılık ve vurgunculuk, müslümana asla yakışmayan çirkin bir iş, kötü bir davranıştır.
Kendi menfaati için başkalannın zarara uğramasını beklemek, biraz daha fazla kazanmak için toplumun sıkıntıya düşmesini arzu etmek ne fena huydur.
Peygamber Efendimiz, bunların iç yüzünü şöyle açıklıyor:
"Karaborsacı ne kötü insandır! Ucuzluk olunca üzülür, pahalılık olunca sevinir."(Mecmau'z-
Zevâid ve Menbeu'l-Fevâki, ( A S. 101 (Hadisi, Taberani rivayet etmiştir.)
Bir hadis-i şeriflerinde de: "Malı piyasaya süren kazanır, saklayıp biriktiren lânetlenir." buyurmuştur.(İbn Mace, Ticaret, 6)
Peygamberimizin şu uyarılarına da dikkat edelim. Buyuruyor ki:
"Kimkarabormcılıkyaparsa, «, âsîdir, günahkârdır."(Müslim, Müsakat, 26; Tirmizî, Büyfı, 40) "Her kim, nıüslümanlann yiyecekleri üzerine karaborsacılık yaparsa, Allah onu cüzzam
hastalığına mübtelâ kılar ve onu iflas ettirir. "(İbn Mâce, Tecarat, 6)
"Kırk gün ümmetimin yiyecek maddelerinde karaborsacılık yapan kimse, sonra bu kazancını sadaka olarak dağıtsa onun bu sadakası kabul edilmez.”(îbn Asakir rivayet etmiştir.)
Haramdan Temizlenmek
Rüşvet, kumar, hırsızlık, hile ve haksızlık gibi meşrû olmayan yollarla haranı kazanç sağlamış olan kimse, pişman olur ve zimmetine geçirdiği haram malın günahından arınmak isterse iki şey yapması gerekir:
Birincisi, haram olan kazancı zimmetinden çıkarmak,
İkincisi de tevbe edip rahmeti ve mağfireti sonsuz olan Allah'tan af dilemektir.
Haram olan kazancı zimmetten çıkarmak için yapılacak şey -biliniyorsa- onu sahiplerine -sahipleri Ölmüş ise varislerine- vermektir. Bilinmiyor ve bulunması da mümkün değilse onu, fakirlere hak sahihleri adına sadaka olarak dağıtmaktır.