
Cennete Yolculuk Dini Bilgiler Sohbet Ve Makale Platformu
Ailemize Karşı Görevlerimiz
Ailenin Önemi
Aile, ana, baba ve çocuklardan meydana gelir. Karı koca tarafından kurulan aile, toplumun çekirdeği, milletin temel taşıdır. Millet denilen büyük topluluk, ailelerin bir araya gelmesinden oluşur.
Dinimiz, milletin birlik ve beraberliğine, güçlü ve kuvvetli olmasına büyük önem vermiştir. Bir binanın sağlam olabilmesi, onu meydana getiren parçaların ve malzemenin sağlamlığı ile mümkün olduğu gibi. milletin güçlü ve kuvvetli olması da onu meydana getiren ailelerin sağlam olmasına bağlıdır. Aileler, ne kadar mutlu ve huzurlu olursa millet de o nispette güçlü ve kuvvetli olur.
Aile; dinî ve ahlâkî konularda ilk bilgilerin verildiği, millî ve manevî değerlerin öğretildiği, gelenek ve göreneklerin yaşatıldığı bir okul durumundadır.
İnsanın; mutluluk kaynağı olan bu yuvada istediği rahatlık ve huzur, ancak aile fertlerinin birbirine karşı olan görevlerini yerine getirmeleri ile sağlanabilir. Bu sebeple aile fertlerinin taşıdıkları sorumlulukları iyi bilmeleri ve ahlâkî görevlerini yerine getirmeleri, ailenin huzuru ve milletin geleceği bakımından büyük önem taşımaktadır.
Nikah akdi ile kurulan ailenin davamlılığı esastır. Dinimiz, evlenip yuva kurmayı emir ve tavsiye ederken, ailenin dağılmasına sebeb olacak söz ve davranışlardan sakınılmasını istemiş, gereksiz yere ve geçici zevkler uğruna boşanıp aile yuvasını bozmanın yanlış bir davranış olduğunu bildirmiştir.
Karı-kocaya düşen görev, birbirlerine sevgi ve saygı ile bağlanmak, temelini birlikte atarak kurdukları bu yuvayı titizlikle korumaktır. Bunun için, karı-kocanın karşılıklı hak ve görevlerine riâyet etmeleri büyük önem taşır. (Karı kocanın birbirlerine karşı görevleri yukarıda nikâh bölümünde geçmiştir. )
Peygamberimiz:
"Bir kimse eşine nefret etmesin; zira hoşlanmadığı huyları varsa, ona karşılık hoşlanacağı huyları da vardır." ( Müslim. Rıda. 18) buyurarak, erkeğin eşinin davranışlarını hoşgörü ile karşılamasını istemiştir.
Koca. karısının ve bakmakla yükümlü olduğu diğer aile fertlerinin yiyecek, giyecek ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için helâl ve meşru yollardan çalışıp kazanmalı, onlara haram lokma yedirmemelidir.
Kişi. ailesinin ihtiyaçları için yaptığı harcamalar karşılığında ayrıca sevap kazanacaktır. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyuruyor:
"Allah yolunda harcadığın, para, bir köleyi hürriyete kavuşturmak için
verilen para, ve aile fertlerine sarf ettiğin para yok mu? İşte bunların ecir (sevap) bakımından en büyüğü ailene harcadığın paradır. " (Müslim. Zekât. 12)
Ailesinin geçimini ihmal edenler hakkında ise Peygamberimiz uyarıda bulunarak şöyle buyuruyor:
"Geçimi, üzerine gerekli olanları ihmal etmesi, bir kimseye günah olarak yeter." (Ebû Davûd.
Zekât. 45 )
"Bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakasını kısmak bir kimseye günah olarak yeter."
(Müslim. Zekât. 12)
Koca. hanımının dinî vazifelerini öğrenmesinde ona yardımcı olmalı, eksiklerini gidermeye çalışmalıdır.
Kadınlara iyi davranan, hayırlı insandır. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur.
"Mü'minlerin imanca en mükemmeli, ahlâkça en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlınız, kadınlarına karsı en iyi davrananınızdır." ( Tirmizî. Rıdâ. 11)
Kadın kocasına sevgi ile bağlanmalı, kocasını üzecek, kalbini kıracak davranışlarda bulunmamalıdır.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
"Her hangi bir kadın, kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse cennete girer"(Tirmizî. Rıdâ. 10) Kadın, tutumlu olmalı, kocasının kazandıklarını israf etmemeli, çocukların terbiyesinde kocasına
yardımcı olmalıdır. Kadın evine, yuvasına bağlı olmalı, namusunu titizlikle korumalı, ailenin huzurunu bozacak, yuvanın dağılmasına sebep olacak davranışlardan kaçınmalıdır.
Kocasına saygılı olan kadınlar hakkında Peygamberimiz şu müjdeyi veriyor:
"Kadın; beş vakit namazını kılar. Ramazan orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına da itaat ederse, kendisine: "Hangi kapıdan istersen cennete gir denilir." ( Et-Terğib. ve*t-Terhîb.. C. 3. .S. 52
(Hadisi. Ahmed ve Taberânî rivayet etmişlerdir.)
Birbirine sadakatle bağlı olan karı koca ailede huzur bulur, yorgunluklar unutulur
Çocuklarımıza Karşı Görevlerimiz
Çocuk, anne ve babaya Allah'ın bir emanetidir. Onu iyi bir şekilde yetiştirip topluma faydalı bir fert olarak hazırlamak, anne babanın başta gelen görevlerindendir. Çocuk, küçük yaştan itibaren iyi terbiye edilirse hem ailesine, hem de milletine yararlı ve hayırlı bir insan olur. İyi yetiştirilmediği ve gereği gibi terbiye edilmediği takdirde ne kendisine, ne de kimseye yararı dokunmadığı gibi zararlı bir unsur haline gelebilir.
Bu sebeple anne ve baba çocuk terbiyesinden hem Allah'a hem de millete karşı sorumludur. Çocuk doğunca ona güzel bir ad koymak, çocukların bedenen ve ruhen sağlıklı bir şekilde yetişmelerine dikkat etmek gerekir. Çünkü çocukların ilende maddi ve manevî bakımdan gelişip yükselmeleri, hayatta başarıya ulaşmaları iyi ve yeterli beslenmelerine ve sağlıklı büyümelerine bağlıdır. Çocuğun, doğduktan sonra belirli bir süre anne sütü ile beslenmesinde anneye önemli görev düşmektedir. Tıbben de kanıtlanmış bir gerçektir ki. bebek için en iyi gıda anne sütüdür. Onun yerini hiç bir şey tutamaz. Çocuğu emzirmek çocuk için yararlı olduğu gibi. anne için de bir
takım faydaları vardır.
( "Anne sütü. bebeğin büyüme ve gelişmesi için en uygun besleyici maddeleri, en uygun miktarlarda içeren bir sıvıdır. " (THE MERCK MANUEL Teşhis/ Tedavi el kitabı, çeviren: Dr. R. Mehmet Pekus. C. 2. S. 1380)
"Anne sütü. yalnız protein, karbonhidrat ve yağların bir karışımı olarak düşünülmemelidir. Her çocuğun ihtiyacına göre ayarlanmış besleyicileri uygun miktarlarda ve biyolojik yararlılığı yüksek nitelikte içeren fizyolojik bir bebek besinidir.")
"Bu eşsiz gıdadan bebeklerin optimal (en elverişli) şekilde yararlanabilmeleri için annelere faydalı ve pratik bilgilerin verilmesi gereklidir."'
"Bebek dört-altı aylık oluncaya kadar onu beslemede anne sütü tek başına yeterlidir. Bu aylarda yapılacak ek gıda desteği ile anne sütü bir yaş ve daha ötesine kadar verilmelidir. " (Çocuk sağlığı, temel Bilgiler. Sayfa: 19. 17. 30. Doç. Dr. Turgay COŞKUN. Ankara 1988)
Dinimiz, çocuğun anne sütü ile beslenmesine öyle önem vermiştir ki. Ramazanda oruç tutmak, eğer süt emen çocuğa veya emziren anneye zarar verirse anne daha sonra tutmak üzere, oruç tutmayı erteleyebilir. Çocuklara dini görevlerini öğretmek de anne ve babanın vazifesidir.
"Çocuklarınıza yedi yaşına geldiklerinde namaz kılmasını emredin." ( Ebû Davûd. Salât. 26) Anne ve baba, çocuklarının yiyecek, giyecek gibi bedenî ihtiyaçlarını düşündüğü gibi ruhî ve
manevi ihtiyaçlarını da düşünmek zorundadır. Peygamberimiz buyuruyor ki:
" İyi bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz." ( Tirmizî .
Birr. 33)
Çocuklar yemeye, içmeye ve giymeye muhtaç oldukları gibi sevilmeye de muhtaçtırlar. Çocukları severken ve onlara hediye verirken aralarında ayırım yapmamaya, adaletli olmaya dikkat edilmelidir. Çocuğu okutmak, geçimini sağlayacağı bir iş ve meslek sahibi yapmak, anne-babaya düşen görevlerdendir.
Çocuklara ahlâk, edep ve terbiye öğretilirken anne baba bu konuda da davranışları ile çocuklarına iyi örnek olmalıdır. Aksi halde beklenen sonuç elde edilemez. Çocukların kimlerle oturup kalktığını, arkadaşlık ettiğini de anne baba kontrol etmeli, çocuğun ahlâkî davranışları üzerinde olumsuz etki yapacak, onu fena alışkanlıklar edinecek kişilerden ve kötü çevrelerden korumalıdır.
Özetle; çocuklarını ailesine, milletine ve vatanına yararlı ve hayırlı birer evlât olarak yetiştirmek anne babanın en önemli görevidir.
Anne ve Babamıza Karşı Görevlerimiz
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de kendisine ibadet etmemizi emrettikten
hemen sonra anne ve babaya iyilikte bulunmamızı emretmiş, (İsra: 23 ) Peygamber efendimiz de Allah katında en ivi amel nedir? dive sorana: n \
"Vaktinde kılınan namaz, anne ve babaya iyilik etmek ve Allah yolunda savaşmaktır." diye cevap vermiştir." ( Buharî K. Mevakiti's-salât, 5: Müslim. İman. 36)
Anne ve baba hakkına riayet etmek, onlara iyilikte bulunmak dinimizde en önemli konulardan biridir. Hatta denilebilir ki dünyada huzura, ahirette ebedi
saadete kavuşmak anne ve babaya iyi davranmaya, onları memnun etmeye bağlıdır. Çocukların anne ve babalarına karşı görevleri kısaca şunlardır:
-Anne ve Babaya karşı güler yüzlü, tatlı dilli olmak. -Yüzlerine sert ve öfkeli bakmamak,
-Onları söz ve davranışları ile hiç bir şekilde incitmemek "öf" bile dememek, -Çağırdıkları vakit hemen koşmak.
-Emir ve isteklerini- bu emirler Allah'a itaatsizlik olmadıkça yerine getirmek, -Her işte onları memnun etmek,
-Yanlarında yüksek sesle konuşmamak. -Yolda önlerine geçmemek.
-Geçim sıkıntısı içinde iseler geçimlerini sağlamak.
-Hastalık ve yaşlılık sebebiyle hizmete muhtaç hale geldiklerinde seve seve kendilerine hizmet etmek.
Anne ve babamız öldükten sonra da onlar için yapmamız gereken bazı vazifelerimiz daha vardır. -Onları rahmetle anmak,
-Dua etmek.
-Onlar için hayır yapmak.
-Vasiyetleri varsa yerine getirmek.
-Dostlarına iyilik etmek ve onlara kötü söz söylenmesine sebep olacak davranışlardan sakınmak. Beni Seleme kabilesinden gelen bir adam Peygamberimize:
-Ya Resûlellah! Anne ve babamın ölümlerinden sonra onlara yapacağım bir iyilik var mı? diye sordu. Peygamberimiz:
"Evet; onlar için Allah'tan af dilemek, vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmek, onlar vasıtası ile olan yakın kimseleri (amca, hala, dayı, teyze gibi) ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda bulunmaktır." (Ebû Davûd. Edep. 129) buyurdu.
Kardeşlerimize Karşı Görevlerimiz
Kardeşler, birbirini tamamlayan bir bütünün parçaları gibidir. Bu sebeple kardeşler arasında öyle samimi bir birlik olmalı ki. hiçbir şey kardeşleri birbirinden uzaklaştırmasın.
Miras, mal ve para gibi şeyler ve maddi çıkarlar kardeşleri birbirine düşürmemeli, aralarını açmamalıdır.
Mademki müslüman. bütün insanlara karşı iyilik yapmakla yükümlüdür. O halde iyilik etmeye en lâyık olanlar, bize çok yakın olan kardeşlerimiz olmalıdır. Farz olan zekât verilirken fakir olan kardeşlere öncelik tanınması, kardeşlere iyi davranmaya ve onlara yardımda bulunmaya dinimizin ne derece önem verdiğini göstermektedir.
Kardeşlerden her biri diğerlerinin menfaatini kendi menfaati kadar düşünüp korumaya çalışmalıdır. Özellikle büyük kardeşler, babanın bulunmadığı hallerde onun yokluğunu hissettirmemen, küçük kardeşlere sevgi ve merhamet göstererek onları korumalıdır.
Büyük kardeşler, küçükler için baba yerindedir. Bu sebeple küçükler büyük kardeşlerine hürmet etmeli, onlara karşı saygısızlık yapmamalı, kalblerini kırıcı söz ve davranışlardan sakınmalıdır. Kardeşleri birbirine düşürmeye yönelik fitne ve fesatlıklar karşısında daima uyanık ve dikkatli olmalı, kardeşler birbirine kenetlenerek aile birliğini korumalıdırlar.
Hısım ve Akrabalara Karşı Görevlerimiz
Hısım ve akrabalar, geniş anlamda ailemizin bir parçası olduğu için onlara karşı da bir takım vazifelerimiz vardır.
Akrabalarımızı, zaman zaman ziyaret etmek, güzel söz ve güler yüzle sevgilerini kazanmak, ihtiyacı olanlara yardım etmek, muhtaç olmasalar bile hediye götürerek gönüllerini almak, uzakta olanlara mektup yazarak, telefon ederek hal ve hatırlarını sormak ve böylece akrabalık bağlarını kuvvetlendirmeye çalışmak ve akrabaları birbirinden soğutup aralarının açılmasına sebep olabilecek söz ve davranışlardan sakınmak ahlâkî görevlerimiz arasında yer alır.
Dinimiz, hısım ve akrabaya karşı iyi davranılmasına büyük önem vermiştir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
ىماتيلاو ىبرقلا يذبو اناسحا نيدلاولابو ائيش هب اوكرشت إلو هللا اودبعاو امو ليبسلا نباو بنجلاب بحاصلاو بنجلا راجلاو ىبرقلا يذ راجلاو نيكاسملاو مكناميا تكلم
"Allah'a ibadet edin ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayın. Anaya- babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve maliki bulunduğunuz kimselere iyilik ediniz." (Nisa: 36)
Bir adam Peygamberimize:
-Ya Resûlellah! Bana cennete girmeme sebep olacak bir amel söyle, dedi. Peygamberimiz: -"Allah'a ibadet eder ve ona hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namazı kılar, zekâtı verir, akrabayı
gözetirsin." (Buharî. Edep. 10: Müslim. İman. 4 ) buyurdu.
Akrabaya iyilik etmek cennete girmemize vesile olur, onlarla alakayı kesmek ise bizi bu nimetten mahrum eder.
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"Hısım ve akraba ile alakayı kesenler cennete giremez." (Buharı Edep. 11: Müslim. Birr. 6 )
Komşularımıza Karşı Görevlerimiz
Aile ve akrabamızdan sonra bize en yakın olan. hemen her gün karşılaştığımız, çoğu zaman beraber olduğumuz ve yardımlarına ihtiyaç duyacağımız komşularımızla iyi geçinmek, onları rahatsız etmemek dinimizin emridir.
Peygamberimiz komşu hakları ile ilgili olarak şu uyarıda bulunuyor:
"Allah'a ve ahiretgününe inanan komşusuna eziyet etmesin"(Buharî. Edep. 21: Müslim. İman. 19 ) Komşusuna eziyet eden kimse, olgun bir mü'min olmadığı gibi cennete de giremeyecektir.
Ebû Hüreyre'den rivayet edilmiştir. Diyor ki: Peygamberimizin üç defa; "Vallahi mü'min olmaz" dediğini işittim.
- Ya Resûlellah kim mü'min olmaz? dive sordular. -Peygamberimiz:
"Şerrinden komşusu emin olmayan kimse." ( Buharı. Edep. 29) diye cevap vermiştir. Görülüyor ki, olgun ve iyi bir mü'min olabilmek, komşuyu rahatsız etmemeye bağlıdır, ancak bu
da yeterli değildir. Komşuya iyilik etmek de önemli bir ahlâk kuralıdır. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve ahiretgününe inanan, komşusuna iyilik etsin." ( Müslim. İman. 19)
Müslüman, komşusunun sevinç ve üzüntüsünü paylaşmalı, ihtiyaç halinde yardımına koşmalı ve sıkıntılarını gidermeye çalışmalıdır. Olgun müslüman ve iyi komşu olmanın gereği budur.
Peygamberimizin şu uyarılarını her müslümanın çok iyi değerlendirmesi ge-rekir. Buyuruyor ki: "Yanıbaşında komşusu aç iken tok yaşayan mü'min, olgun bir mü'min değildir." ( Et-Tergib
ve't-Terhi, 3/358 (Hadisi. Hâkim rivayet etmiştir.)
"Yanıbaşında komşusunun aç olduğunu bildiği halde tok olarak yatan kimse bana iman etmemiştir." ( Et-Tergib ve't-Terhip. 3/358 (Hadisi. Taberânî ve Bezzar rivayet etmişlerdir.)
Komşulara karşı başlıca görevlerimiz şunlardır:
-Komşuların haklarına saygılı olmak, -Onları söz ve davranışlarımızla incitmemek. -Sevinç ve üzüntülerini paylaşmak.
-Dert ve sıkıntılarını gidermeye çalışmak,
-Gerekli hallerde yardım etmek, ödünç vermek, hediyeleşmek. -Hastaları ziyaret etmek, ölenin cenazesine katılmak başsağlığı dilemek.
Özetle, kendimiz için sevip istediğimiz şeyleri konşularımız için de sevip arzu etmek, kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri de onlara reva görmemek ve yapmamaktır.
Misafirlere Karşı Görevlerimiz
Misafirleri ağırlamak ve onlara ikramda bulunmak da dinimizin tavsiye ttiği ahlâkî davranışlardandır.
Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Allah'a ve ahiret gününe inanan , misafirine ikram etsin. Allah'a ve ahiret gününe inanan , yakınları ile ilgisini devanı ettirsin. Allah'a ve ahiret gününe inanan ya hayırlı bir söz söylesin veya sussun."(Buhârî Edep 85: Müslim. İman. 19)
Misafirlere karşı başlıca görevlerimiz şunlardır: -Misafirleri güler yüz ve tatlı sözle karşılamak.
-İyi bir şekilde ağırlamak ve bir şeyler ikram etmek. -Misafire karşı asık suratlı olmamak.
-Yanında çocukları ve hizmet edenleri azarlamamak. -Misafir gideceği zaman onu güler yüzle uğurlamak.
Yakınlarımızı, büyüklerimizi ve dostlarımızı uygun zamanlarda ziyaret etmek de yerine getirilmesi gereken ahlâkî görevlerimizdendir. Bu, dostluk bağlarının ve kardeşlik duygularının kuvvetlenmesini sağlayan güzel bir davranıştır.
Ziyarette şu hususlara dikkat edilmelidir: -Ziyaret için uygun bir zaman seçmek. -Ziyaret, usandıracak şekilde çok sık olmamak.
-Ziyaret edilecek kimseye mümkünse önceden haber vermek, -Elbise temiz, kılık, kıyafet düzgün olmak.
-İzin almadan kimsenin evine veya odasına girmemek. -Kendisine ikram edilen yemeği kötülememek.
-Ev sahibinin sevinç ve kederine ortak olmak.
Din kardeşlerini Allah rızası için ziyaret edenler. Allah'ın sevgisini kazanırlar.
"Adamın biri. başka köyde bulunan bir (din) kardeşini ziyarete giderken Allah Teâlâ bu kişinin yolunu gözetlemek için bir meleği görevlendirmişti. O adam yolda meleğin yanına gelince melek nereye gittiğini sordu, adam:
-Şu köyde bir kardeşim var, ona gidiyorum". cevabını verdi. Melek:
-O adamın sana geçmiş bir iyiliği var da onu devamettirmek için mi gidiyorsun? dedi. O da: -Hayır, ben o kimseyi sadece Allah için severim, dedi. Bunun üzerine Melek:
-Ben Allah'ın sana yolladığı elçisiyim. Sen o adamı nasıl seviyorsan, Allah da seni öylece seviyor, dedi. (Müslim. Birr. 12)
Selâmlaşmak
Selâm, muslümanlar arasında sevgi ve dostluğa vesile olan güzel bir davranıştır. Selâm vermek sünnet, verilen selâmı almak farzdır. Selâm, aynı zamanda Allah'ın isimlerindendir. Allah Tealâ Kur'an-ı Kerim'in oniki yerinde müzminlere selâm vermiştir.
Selâm, her türlü afet, belâ ve kötülüklerden uzak olmak anlamındadır. Böylece selâm veren kişi. din kardeşinin afet ve kötülüklerden uzak olmasını istemiş ve onun iyiliği için dua etmiş demektir.
Selamlaşma hakkında Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
اهودر وا اهنم نسحاب اويحف ةيحتب متييح اذاو
"Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın; yahut aynı ile karşılık verin." (Nisa:86)
Peygamber Efendimize birisi:
Ya Rasûlallah! İslâmın hangi ibadeti hayırlıdır? diye sordu. Peygamberimiz şöyle cevap verdi: "Yemekyedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermendir." ( Buharı. İman. 20: Müslim,
iman. 14: Ebû Davud. Edep. 142)
Selâmlaşmak, muslümanlar arasındaki sevgiyi artırır, kardeşlik duygularının kuvvetlenmesine vesile olur.
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyliyeyim mi? Aranızda selamlaşmayı yayınız." ( Müslim. İman. 22: Tirmizî. İstizan, 1: Ebû Davud. Edeb 142)
Selâmın şekli: "Esselâmu aleyküm" sözüdür. Önce selâm veren bu cümleyi söyler. "Selâmün aleyküm" şeklinde söylemek de caizdir. Selâmı almanın şekli ise. "Ve aleykümüsselâm"dır. Bu, "ve" harfi olmadan "Aleykümüsselâm" olarak da söylenebilir. Verilen selâmı, "ve aleykümüsselâm ve rahmetüllahî ve berekâtûh" şeklinde almak en güzel olanıdır.
Selâm verenin de "Esselâmu aleyküm ve rahmetüllahî ve berekâtûh" şeklinde selâm vermesi daha faziletlidir. Böyle verilen bir selâma "Ve aleykümüsselâm ve rahmetüllahî ve berekâtûh" diyerek karşılık verilir.
Selâm verirken, selâm verilen kişiye hiç bir şekilde eziyet vermemek ve onu rahatsız etmemek niyetiyle selâm verilir. Böylece selamlaşma, selâm veren ve alanın birbirlerine iyi duygularını ifade ederek karşılıklı güven duymalarına vesile olur. Selâma aynı niyetle karşılık verilmelidir.
Selâm vermenin adabı:
Genç yaşlıya, Binitli. yaya olana.
Arkadan gelen, önden gidene.
Az olan topluluk, çok olan topluluğa Selâm verirler.
İster büyük, ister küçük olsun, ister az, ister çok olsun bir yerden gelen oturana selâm verir. Bir topluluğa selâm verilince topluluğun içinden birinin selâmı alması halinde diğerlerinden selâm alma görevi düşmüş olur. Hiçbirisi selâmı almazsa toplulukta bulunanların hepsi sorumlu
olur.
Selâmı veren bir topluluk ise. onlardan birisinin selâm vermesi halinde de sünnet yerine gelmiş olur. diğerlerinin selâm vermesi gerekmez. Yani topluluktaki bir kişinin selâm vermesi, diğerlerinden sorumluluğu kaldırdığı gibi. topluluktaki bir kişinin verilen selâmı alması da diğerlerinden sorumluluğu kaldırır. Müslüman selâm vermekle din kardeşine değer vermiş, saygı göstermiş olur.
Önce selâm veren, Allah'a ve peygamberine karşı daha sevimlidir. Selâm verenin sevabı, selâm alandan daha çoktur.
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"İnsanların Allah katında en makbul olanı, önce selâm verenlerdir." ( Ebû Davud. Edeb. 144) Bir kimseden selâm getirip tebliğ edene: "Ve aleyke ve aleyhisselâm" diye karşılık verilir.
Bir mektupla yazılan selâma ya mektupla veya sözle karşılık verilir. Bir kimse birisine: "Falancaya benim selâmımı söyle" dese, bunu tebliğ etmeyi kabul eden kişinin görevini yerine getirmesi gerekir. Çünkü üzerine aldığı bu görev bir emanettir.
Kendi evine girende ailesine selâm verir. Hz. Enes diyor ki: Peygamberimiz bana:
"Oğlum, ailenin yanına girdiğinde selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun." (Tirmizî.
İsti'zan. 10 )
Başkasının evine girerken de selâm verilir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
اهلها ىلع اوملستو اوسناتست ىتح مكتويب ريغ اتويب اولخدت إل اونما نيذلا اهيا اي نوركذت مكلعل مكل ريخ مكلذ
"Ey İman Edenler! Kendi evlerinizden başka evlere,izin almadan,seslenip sahiplerine selâm vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha hayırlıdır." ( Nûr:27)
Başkasının evine gidilince önce eve girmek için izin istenir, sonra selâm verilir, sonra da konuşmaya başlanır.
Namaz kılana, uyuyan ve tuvaletini yapana selâm verilmez. Ezan okunurken selâm vermek mekruh olduğu gibi. Kur'an okuyana ve okunan Kur'an'ı dinle-yenlere de selâm verilmesi mekruhtur.
Ancak, ezan ve Kur'an okunurken selâm verenlerin selâmı alınır. Hutbe dinleyene de selâm verilmez. Yemek yiyene lokma ağzında iken selâm verilmez. Bir camide cemaatin bir kısmı namaz kılarken bir kısmı kılmıyorsa, camiye giren kimse namazda olmayanlara selâm verebilir, selâm vermediği takdirde de sünneti terketmiş olmaz.
Vatanımıza Karşı Görevlerimiz
Üzerinde yaşadığımız topraklara vatan denir.
Dünyada, namus ve şerefimizi koruyarak huzur ve güven içinde yaşamak ancak bağımsız bir vatana sahip olmakla mümkündür.
Dinî görevlerimizi gereği gibi yerine getirmemiz de yine vatan sayesinde mümkün olur. Bu sebeble dinimiz, vatanın korunmasına büyük önem varmiş, vatan sevgisini imandan saymıştır.
Vatanımıza karşı görevlerimizin başında askerlik gelir. Askerlik, millî olduğu kadar da dinî bir görevdir. Müslüman, askerlik yapmak suretiyle vatanını düşmanlara karşı savunacak, gerektiğinde de bu uğurda savaşarak canını feda edecektir.
Vatana karşı görevimiz, sadece onu korumak için fadakârlık göstermekten, askerlik yapmaktan ibaret değildir. Vatanımızın kalkanması ve milletimizin yükselmesi için vergi vermek ve diğer vatandaşlık görevlerini de yerine getirmek lâzımdır.